Malum koronaydı, yeni jenerasyona geçiş derken üstüne yaz mevsime denk gelince ben de bir çok oyuncu gibi oynayacak oyun bulma konusunda sıkıntıya düştüm. Kurak geçen bu dönemde oyananacak basit, eğlencelik yeni oyunlar ararken indirimlerde Shadow of the Tomb Raider’ı gördüm. İlk oyunu ayıla bayıla oynayan, ikinci oyunda ise hayal kırıklığı yaşayan bendeniz, üçüncü oyun hakkındaki olumsuz yorumları duyunca oynamak konusunda aceleci olmamıştım. Hazır indirimde görünce bir şans vermek istedim. Sonuç olarak işte karşınızda Shadow of the Tomb Raider incelemesi.
Kötü Klişeler 🙁
Film ve kitap dünyasında da olduğu gibi oyun dünyası da bir çok klişeye ev sahipliği yapıyor ve hayır. Ben bundan şikayetçi değilim. Bilakis klişeler iyi işlendiği zaman gerçekten çok vurucu olabiliyorlar. Zaten klişeleşmiş olması da insanların aslında bu ögeleri ne kadar beğendiklerini gösteriyor bence. Tomb Raider oyunları da tıpkı Indiana Jones ile başlayıp günümüze kadar gelen birçok kitap, film ve oyuna etki eden bir hikaye klişesine sahip.
Hikaye parametreleri oldukça basit. Genelde hikaye şu şekilde ilerler. İki grup vardır. Biri iyi biri kötü. İkisinin de ortak amacı insanlığın kaderini değiştirecek olan bir tarihi esere ilk ulaşan olmaktır. İyi grup bunu iyi amaçlar için kullanmak isterken bu eser kötülerin eline geçerse insanlık büyük bir tehlikeye düşmüş olacaktır. İyiler çok yetenekli, cesur ve hızlıdırlar. Kötü grubun ise sayısız silahlı adamı ve teknolojik imkanları vardır. İyiler her seferinde ‘’işte aradığımız hazine burada’’ der ama her seferinde farklı bir ip ucu ile bambaşka diyarlara yolculuk ederler. Doğayla, tuzaklarla, kötü adamlarla ve bazen de doğa üstü düşmanlarla savaştıktan sonra esere ulaşırlar ve bum. Kötüler gelir, kötü kötü gülüp bizle alay ederek elimizden o çok önemli objeyi alırlar. Bizde dünyanın kaderini kurtarmak için tekrar kötülerin peşine düşer, objeyi ellerinden alır ve dünyayı kurtarırız.
Bu klişe hikayeye şimdiye kaç oyunda denk gelmedik ki? Uncharted, Tomb Raider, Starwars Jedi Fallen Order ve daha niceleri. Indiana Jones’un başını çektiği film ayağına girmiyorum bile. Peki bundan şikayetçi miyim? Hayır. Benim için bir oyunda hikayenin sığlığı veya derinliğinden çok karakterler, diyaloglar ve hikaye sunumu gelir. Bunlar doğru yapıldığı zaman dünyanın en basit senaryoları bile birer şahesere dönüşebilirler. Örnek mi? Aynı senaryo anlatımına sahip olan Uncharted serisi. Her oyunda yukarıda anlattığım dinamiklere sahip hikayelere şahit olduk. Peki sıkıldın mı derseniz asla derim. Uncharted gerek hikaye sunumu gerek karakterleri ile sizi oyuna karşı inanılmaz bir bağ duymaynızı sağlıyordu.
Shadow of Tomb Raider Kötü bir Klişe Örneği
Galiba bunca şeyi boşuna anlatmadığımı anlamışsınızdır. Başta da söylediğim üzere klişelere bayılırım. Hali hazırda işe yarayan bir formülü iyi bir şekilde önümüze koyup durmalarında bir beis görmüyorum. Fakat Shadow of the Tomb Raider için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim maalesef. Zira Tomb Raider’ın son üçlemesi yukarıda bahsettiğim klişelere sahip olmasına karşın bunu Uncharted kadar başarılı bir şekilde işleyemiyor. Hadi Uncharted çok üst düzey bir örnek oldu diyelim. Tomb Raider günümüz standartlarının bile çok çok altında. 97 yapımı FF7 o günün teknolojik kısıtlamalarına rağmen karakterleri ve senaryosu ile hala aklımızda iken milyon dolarlık 2020 yılı yapımı Shadow of the Tomb Raider’ın bunu yapamaması çok tuhaf. Uncharted bile Tomb Raider klonu olarak çıktığı yolda bugün Tomb Raider’dan fersah fersah ilerisinde bir durumda. Maalesef Tomb Raider’ın en çok kaybettiği nokta da burası. Hikaye sunumu, karakterler ve olay örgüsü. Sonda söyleyeceklerimi başta söylemiş gibi oldum biraz. O zaman konuyu dağıtmadan incelemeye senaryo ile devam edelim.
Shadow of the Tomb Raider Senaryo
Aslına bakarsınız bu uzunca girişi yapmamın sebebi Shadow of the Tomb Raider’ın da yukarıda belirtmiş olduğum hikaye örgüsünü birebir içeriyor olması. Son üçlemenin, son oyununda Trinity adlı kötü grubun peşine düşen Lara’nın hikayesi Meksika topraklarında başlıyor. Amacımız ise çok şaşıracaksınız ama tüm dünyayı kontrol edebilecek mistik bir esere Trinity’den önce ulaşmaktır. Fakat bu sefer farklı olarak yapımcılar oyuna Lara’nın babası ile olan anılarınıda ekleyerek aynı zamanda Lara’nın babasının yarım kalan işini tamamlama ve onun intikamını da alma hikayesini de eklemişler.
Yine çok şaşırtıcı olacak ama Lara bir süre sonra ele geçirdiği bu mistik eseri Triniy’nin başı olan Pedro Dominguez’e kaptırıyor. Lara bu sefer ise diğer bir kilit öneme shaip olan mistik esere Trinty’den önce ulaşmak için yakın dostumuz Noah’ı da alarak yollara koyulur.
Bakalım Lara Pedro’dan daha hızlı davranarak bu esere ulaşarak dünyanın kaderini kurtarabilcek mi? Babasının yarım kalan hikayesini tamamlayarak aslında ona ne olduğunu öğrenebilecek mi?
Evet arkadaşlar. Shadow Of The Tomb Raider’ın hikayesi üç aşağı beş yukarı bu kadar. Bolca klişe ve sözde çok şaşırtıcı yada öyle olması beklenen twistler… Evet zaten ben de Tomb Raider’dan etkileyici bir hikaye, inanılmaz karakterler beklemiyordum ama bu biraz fazla tembelce olmuş. Öyleki normalde incelemelerin yarısını senaryoya ayıran bendeniz bile yazacak bir şey bulmadım. Spoiler vermeden anlatabileceklerim inanın ki bu kadar.
Tamam senaryo ve karakterler bizim için hayal kırıklığı. Asıl konumuz olan oynanışa geçelim isterseniz.
Oynanış
Biliyorum sürekli olarak incelememizde Tomb Raider ile Uncharted’ı bolca karşılaştırıyoruz. Fakat baştada söylediğim gibi Uncharted bu oyun türünde artık yeni çıta. Uncharted’ın başarısı arkasında karakterler, hikaye sunumunun çok etkili olduğunu zaten söylemiştim. Ancak Uncharted’ı Uncharted yapan en önemli unsur tabiki oynanış ve aksiyon. İşte Tomb raider maalesef bu noktada çok yavan kalıyor. Hatta serinin önceki iki oyunu içerisinde bir kıyas yapmamız gerekirse Shadow of the Tomb Raider en ama en aksiyonsuz oyun olacaktır. Çoğu zaman yürümek dışında bir şey yaptığımızı bile hatırlamıyorum.
Eğer oyunu yüzdelere bölerek ifade etmememiz gerekirse %70 yürüme, %10 sinematik, %15 çatışma, %5 bulmaca şeklinde olacaktır.
Mekanikler noktasında ilk iki oyunun izinden giden oyunumuz maalesef yenilik namına hiçbir şey barındırmıyor bünyesinde. Aslına bakarsanız ilk iki oyununda mekanikleri gayet oturaklıydı. Crafting, ateşli silahlar, tırmanma, bulmaca mekanikleri aslında gayet işliyor fakat. Fakat bunların dozajı, sunumu o kadar zayıf ki. Senaryoyu boş verip, sadece mekaniklere odaklanmaya kalksanız bile sonuç çoğu zaman hüsrandan ibaret oluyor maalesef. Çünkü oyunda inanılmaz bir tempo sorunu var. Çoğu zaman kendimi ”E hadi bırakında çatışalım bir şeyler yapalım” derken buldum. Hayır ortada müthiş bir senaryo, inanılmaz bir hikaye anlatısı, sıcak karakterlerde yok ki. Sadece ilk iki oyunun mekaniklerini seven, sırf bunun için gelen kitleyi bile kaybetmeyi nasıl başarıyorsunuz?
Gerçekten üzerimize boş boş düşman spawn ettirmek bile mi zor geliyor? Oyunda bu bile yok maalesef.
Gizlilik ve Açık Dünya
Fakat bir itirafta bulunmalıyım. Shadow of the Tom Raider gizlilik mekanikleri açısından son zamanlarda en keyif aldığım oyun oldu. Üstünüze çamur sürerek gizlenmek, ağaçların tepesinde, çalılıkların içinde ya da suyun altında saklanmak. Bu oyuna karşı tam manası ile olumlu olarak yorum yapabileceğim nokta burası. Evet yapay zeka daha çok yapay kısmından ibaret ama bu yine de bol çeşitli gizlilik mekanikleri ve yakın dövüş silahları ile kapanacak bir kusur. En azından ben çoğu zaman göz ardı edebildim. Düşmana gizlice yaklaşıp üstüne bitirici vuruşu yapmak gerçekten çok zevkli. Tabi ki bir yere kadar.
Tomb Raider’ın ve doğal olarak benzeri yapıya sahip oyunların en büyük özellikleri yarı açık dünyalarıdır. Şahsen yarı açık dünya formülü benim en çok beğendiğim model. Zira piyasada açık dünya oyunlarını çeşitli ve eğlenceli kılabilcek firma sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Lineer akışa sahip oyunlar ise bir süre sonra keşif ve merak hissini baltalıyor. Ana teması keşif olan bir oyun için lineer akışa sahip bir yapı zaten düşünülemezdi.
Yarı Açık Dünya
Peki bu ne demek? Burada tercih tamamen oyuncuya bırakılmış sevgili arkadaşlar. Örneğin sağa sola girmeden doğrudan ilerleyerek hikayede bir aşama kat edebilirsiniz. Ya da benim gibi gezmedik alan, girmedik mağara, çözmedik bulmaca bırakmayarak karakterinizi iyice güçlendirebilirsiniz. Burada tercih tamamen siz oyunculara ait. Bu formülü uygulayan ve bu konuda batıran oyun şahsen ben bilmiyorum. God of War, TLOU2, Ucharted, Final Fantasy ve daha niceleri bu yarı açık dünya formülü kullanıyor ki oyuncalar için ortak yol bu düşünüyorum çoğu zaman.
Açık dünyanın iyi yanlarını al, riskli kısımlarına girme formülü de diyebiliriz. Yarı açık dünyanın odak noktası ise Paititi kabilesinin yaşam alanı oluşturuyor ki buralar aynı zamanda oyunun maalesef en eğrelti durduğu yerler. Zira karşınızda sözde medeniyetten izole yaşadığı halde çatır çatır İngilizce konuşan bir halk var.
Hadi bunu görmezden geldiniz. Kasabanın yapısı keşif mekaniklerine inat olsun diye tasarlanmış sanki. Koca bir plato da 30 dakika gezip hevesinizi tamamen alacağınız sözde bir köy kurulmuş. Bu köye bağlı birkaç terk edilmiş alan dışında gezemeye, uğraşmaya değecek en ufak bir neden bile göremiyorum maaelesef.
Peki soruyorum. Bir Tomb Raider oyununda aksiyon yoksa, keşif yoksa, macera yoksa, senaryo yoksa ne vardır?
Gelelim bulmacalara. Enterasan bir şekilde oyunun bulmacaları hiçte fena değil. Enteresan bir şekilde diyorum çünkü az önce yukarıda saydıklarımı yapmak çoğu zaman daha kolay olurlar. Tüm bir şehir yıkılırken iki kovalama, iki çatışma koyar işi çözersin. Ama bulmaca öyle mi? Oyuncuyu hem salak yerine koymayan hem de oyuna küstürmeyen eğlenceli, ayarında bulmacalar. Shadow of the Tomb Raider bu konuda kötü değil. Ama çokta iyi değil. Ortalamanın üstünde olduğu kesin ama. Hani çözünce seviniyorsun en azından ?
Teknik Detaylar
Gelelim teknik konulara. Oyunu PS4 üzerinde oynadım. Gayet akıcı, sorunsuz bir oyun deneyimiydi. Japonları bu konuda tebrik etmek lazım. Gerek Capcom, gerek Square Enix, gerek From Software ve tabi ki Nintendo. Adamlar kötü oyun yapsalar dahi yarım yamalak iş yapmıyorlar kesinlikle. Tamamen bitmiş, hatasıza yakın oyunlar yapıyorlar. Birileri gibi ilk gün yaması ile hallederiz kafasında değiller en azından.
Shadow Of The Tomb Raider gerçekten etkileyeci bir görselliğe sahip. NPC animasyonları ve yapay zekaları vasat olsada gerçekten teknik açıdan çok çok iyi. Sinema filmi gibi oyun. Ayrıca performans sorunu olmaması da cabası.
Müzikler ve seslere gelirsek. Aklımda hiç ama hiçbir müzik, ses, tını kalmadı desem yeridir. Tabiki akıcı Amerikan İngilizcesi konuşan, Güney Amerikalı, toplumdan izole kabile halkını saymazsak. Ya cidden kimse uyarmıyor mu sizi? Hadi siz yaptınız. Mikrofonu tutan çocuk da mı uyarmadı sizi. Aksanı olan bir ekip bulmak ne kadar zor olabilir?
Müziklere dönecek olursak, oyunun temposuna iyi ayak uyduruyor. Sırıtmıyorlar asla. Ancak yerel kabile için daha otantik, akılda kalıcı yerel sesler beklerdim. Yoktu demiyorum. Çok siliktiler. Gerçi bir parça hariç. Speak Loud adlı parça fena değildi. Ara ara dinliyorum. Tavsiye ederim.
Son Olarak Shadow of the Tomb Raider
Evet Shadow of the Tomb Raider incelemesi yazımızın sonuna geldik. Normalde daha uzun yazılar yazma eğilim vardır ama bu sefer elimizde kaynak materyal üzerine çok fazla konuşulacak içeriği barındırmıyor maalesef. Shadow Of The Tomb Raider asla oynanmayacak, zaman kaynı bir iş değil kesinlikle. Vasatın bir üstü. Vasatın üstüne ise teknik konularda sorunsuz olması, iyi kötü işleyen bir formülü devam ettirmesi geliyor. Hali hazırda defalarca indireme girdi. Muhtemelen yine indirime girecektir. İyi bir fiyat yakalanılırsa mutlaka bir şans verilmeli. Ne olursa olsun Lara ablamızın hatırı var bizde ? Siz yine de bir şans verin.
Yorum yap