Pek çoğunuz başlığı görür görmez suratını astı ya da içten içe öfkelendi. İşte birazdan bahsedeceklerimiz, aslında çok masum olan bu yazıyı gördüğünüzde neden öfkelendiğinizi ya da tedirgin olduğunuzu açıklar nitelikte olacaktır. Kısa bir süre önce olsa, ben de bu başlığı gördüğümde aynı tepkiyi veriyor olurdum muhtemelen. Fakat şimdi sizlere bu yazıyı hazırlıyorum.
Bilgisayar ve Bilgisayar Oyunu Bağımlılığı Nedir?
İlk etapta “Bilgisayar veya Oyun Bağımlılığı” terimlerine bakıldığında herkesin vereceği ilk cevap: bir şekilde bilgisayarın veya oyunların başından kalkamamak ve gün içerisinde vaktimizin çoğunu hatta bazen tamamını bilgisayar başında geçirmektir. Aslında bu cevap bazı şeyleri açıklamaya yeterlidir; fakat eksik bir cevaptır.
Peki bu cevaptaki eksik parçalar nelerdir? Bu konuda şunu belirtmek gerekir: Bilgisayar bağımlılığı yalnızca vaktimizin büyük bir kısmını ya da tamamını bilgisayar başında geçirmek değildir. Bilgisayar bağımlılığı vaktimizin büyük bir kısmın ya da çoğunu; bu vakti çok daha verimli geçirebilecekken bilgisayar başında geçirmektir.
İlk bakışta bu iki cevapta aynı görünebilir; fakat farklıdır. Yazımızın ilerleyen başlıklarında insanın vaktini daha değerli geçirme konusuna da değineceğiz.
Bu iki cevap arasındaki fark, bilgisayar başında geçirilen süreye bağımlılık ya da hobi olarak bakmanız arasındaki düğümün çözümüdür de aslında.
Sanal evrenin içerisinde geçirilen süre, dünyada geçirilen süreden farklı gibi algılanır. Sanal dünya içerisinde geçirdiğiniz süre algısı, gerçek zamanda geçirdiğinizden farklı gibi hissedildiği için, bu süre; hayatınızdan çalınan, ya da daha verimli geçirilmesi gereken bir süre gibi düşünülmez. Bu sebeple bu akışın içerisinde sürüklenip giden insanlar, bu sürece asla kurtulması gereken bir süre olarak bakamazlar.
Bilgisayar ve Bilgisayar Oyunu Bağımlılığı Arasındaki Fark
“Ne fark eder ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Aslında haksız sayılmazsınız. “Vakti bilgisayar başında geçirdikten sonra ne yaptığımızın ne önemi var?” diye düşünülebilir. Fakat bu yazıda bilgisayar başında geçen sürenin bir bağımlılığa dönüştüğünü kabulleneceksek; nasıl düşündüğümüzü, nasıl hissettiğimizi kendimize itiraf etmeli ve gerekirse bir iç çatışma yaşamalıyız.
Belki de hepimiz bu sanal dünyaya bir arkadaşımızın ya da bir büyüğümüzün ekranından gözümüze yansıyan büyünün etkisinde kalarak girdik. Bu dünyayı kendi kendine keşfedende elbette vardır: sağdan soldan çıkan pop-up’larla, yanar söner bannerlarla… Siz internette masum masum takılırken, herhangi bir reklam önleyicinin icat edilmediği zamanlar tabi, siz o reklamın üzerine tıklayın diye abartıyla atılan sloganlar vardı. Ve bir gün o reklamlardan birine tıkladığınızda belki de hayatınız değişti.
Evet uyanın! Hepiniz o günlere döndünüz ve yüzünüzde bir tebessüm oluştu biliyorum. Konumuza dönecek olursak, işte az önce suratınızda solan o tebessüm artık yoksa, oyun bağımlılığı; yalnızca bilgisayarın kendisine olan bağımlılığa dönüşmüş olabilir.
Bilgisayarın kendisine olan bağımlılık, herhangi bir aktivite veya duygu seçmeden sizi koltuğa zincirleyen bir bağımlılık türüdür. Yani: geçirdiğiniz süre sizi eğlendirse de eğlendirmese de güldürse de ağlatsa da bilgisayarın başından kalkamıyorsunuz demektir. Gözünüzü boyayan o renkli, büyülü dünya artık size oldukça sıradan ve gri gözüküyor; fakat yine de o dünyadan koparmıyorsunuz.
Masaüstüne sağ tık-yenile yaparak geçirdiğiniz, ekrana bomboş baktığınız bir günlük üç-beş saatten söz ediyoruz. Bu varsayım size abartılı gelebilir; fakat bilgisayar başında geçirdiğiniz süreyi bir sayaç ile kontrol ederseniz şayet, bu söylediğime yakın bir veri elde edeceğinize şüphemiz yok. Kaldı ki bir çoğunuzun sırf vakit geçsin diye hiç keyif almadan izlediğiniz filmleri, oyunları saymıyoruz bile.
Sanal Karakterimiz ve Gerçek Karakterimiz
Bağımlılık konusunu kabullenmeden ve kurtuluş çarelerini düşünmeden önce gerçek anlamda iki dünya arasında farkları kendimize itiraf etmemiz gerekiyor. Sanal dünyanın bizlere sunduğu büyük ve masrafsız ayrıcalık: gerçek dünyadan bağımsız, hatalarının ve yanlışlarının sorgulanamayacağı, kurtuluşun bir tuş kadar yakın olduğu farklı bir karakter yaratmak. Yasaların düşüncemize göre şekillenebildiği, kuralları esnetebildiğimiz bir dünyada yaşama arzusu… Tüm bunların yanı sıra asla yediğimizin, içtiğimizin, giydiğimizin sorgulanmadığı da bir karaktere hayat vermek. Sanal dünyanın bizlere vadettiği bir anda yok olup, farklı bir karakterle yeniden geri gelebilme lütfu oldukça çekicidir.
Bunun yanı sıra sanal dünyadaki karakterlerimizin fiziki, maddi ve manevi kazançları da oldukça eforsuzdur. Yalnızca oturduğumuz yerden, efor sarf etmeden o dünyanın en iyi görünen, en zengin, en onurlu karakterini yaratmanın bedeli, belki de bu hayatın en değerli kredisi olan vakittir esasında. Peki ya dünya da en çok kabul gören teoriye göre; bu dünyaya yalnızca bir kere geldiğimizi düşünürsek eğer, vaktimiz gerçekten sanal dünyada kendi varlığını asla kanıtlayamayacak bir sayısal veriyi geliştirmeye harcayacak kadar ucuz mudur?
Oysa ki gerçek dünyada karakterimizin tüm zevkleri oldukça hislidir. Ağlamak, gülmek daha fiziki düşünürsek acı, haz, tatlar, sıcak, soğuk, sevgi… Bir sanal dünya sizlere asla gerçek bir ateşli silahın kudretli patırtısını hissettiremeyecektir. Ya da olaya daha farklı bakarsak, gerçek dünyada asla bir “Health Potion” içemeyecek olmanız gerçeği de var tabi. Peki ya süper hızlı arabaların içerisine bizi sokan yarış simülatörü oyunlarına ne demeli… Aranızda gerçekten “300 KM/H” hızla giden bir arabanın içerisine binen varsa bilecektir, bunu simüle etmek pek de mümkün değil sanki.
Kabulleniş ve Çözüm – Oyun Bağımlılığı
Bağımlılık herkes için aynı olsa da ne yazık ki çözüm herkes için aynı olmayabilir. Vaktinin büyük bir kısmını bilgisayar başında heba etmiş, eski bir oyuncu olarak yalnızca kendi bulduğum cevapları paylaşabilirim sanırım.
Öncelikle yazının başından beri pek çok kez sözünü ettiğimiz vaktin, geri kazanılmaz bir kredi olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Kimi zaman akıp giden hayatınızda can sıkıcı bulduğunuz anlar olur. Ve onlarda “Keşke şu zamana geri dönsek…” dersiniz. Bunu pek çok kez çevremizdeki insanlardan da duyarız. Ama gerçek dünya bize geçmişe dönme lütfunu asla bağışlamaz. Tam da bu sebeple, gerçek hazları arzuluyor isek zamanın gerçekliğini kabullenmemiz gerekiyor. Her anı dolu, kıymetli geçirmenin formüllerini aramamız gerekiyor.
Bir an bile o koltuktan kalkabilirseniz, yapmanız gereken ilk şey o vakti en iyi şekilde değerlendirmenin yolunu bulmaktır. Bir dünya yaratmaktan hoşlanıyor iseniz, yazı yazabilir, resim yapabilirsiniz. Dünyalar yalnızca sanal alemde yaratılmaz. Farklı dünyaların en güçlü hazinesi, zengin zihinlerdir.
Evet sevgili okur, o koltuktan kalk ve gerçek dünyanın hazzını keşfetmek üzere yola çık. Neleri kaçırdığını anladığında hafif bir hüzün çökse de üzerine, bir şeyleri artık kaçırmayacağını anladığında ise karanlık dünyana bir güneş doğacak. Sevgilerle…
Gerçekten bir oyun bağımlısı olarak yazdığınız şeylerde çok haklı olduğunuzu size söylemek isterim. Yalnız sizinde bahsettiğiniz gibi ‘Aranızda gerçekten “300 KM/H” hızla giden bir arabanın içerisine binen varsa bilecektir, bunu simüle etmek pek de mümkün değil sanki.’ işte bu yüzden oyun oynuyoruz zaten ulaşamıyacağımız şeyler için. Yapamıyacağımız bildiğimiz şeylere o sanal alemde yapmak bizi o sandalyeye oturtuyor. Yada dışlanmıyacak olmak. Üzülmeyecek olmak üzmeyecek olmak bizi 1 saat daha oturturuyor o sandalyeye. Kısaca aslımda bu masum bir bağımlılık daha kötüleride var. Sitenizi biraz inceledim ama başka türlü bir bağımlılığa rast gelmedim evet siteniz konu olarak biraz uzak o’ başka türlü bağımlılıklar’ dan ama biz oyun bağımlılarının öfkelendiği olayda bu aslında örneğin sigara içen bir bireye mutlak bir nedeni vardır veya bizene kendi hayatı gibi sözler edilirken biz masum bağımlılar için bırakın artık ne varkı bu bilgisyarda gibi söylemlerde bulunulması bizi üzüyor ve öfkelendiliyor.
Hakkınızı teslim edeyim, bilgisayar oyunları bizlere asla deneyimleyemediğimiz şeylerin de tadına bakma şansı tanıyor, kabul. Lakin asıl sorun tamda burada başlıyor işte,. Hayatın gerçekliğinden bu kadar soyut zevklerle bağlı kalarak kopma noktasına gelmek. Özellikle bu soyutluk artık bizi tatmin etmediği noktada, gerçek hayatımızın yavanlığı bizi çok daha ağır bir depresyona sürükleyebilir. O yüzden makul olan hayatın gerçekliğinden vazgeçmemek gibi geliyor bana. Diğer alışkanlıklar konusuna gelirsek, elbette onlar çok daha zararlıdır belki. Ama insana maddi, manevi hangi alışkanlık zarar verirse versin, karşısında aynı kararlılıkla durulması gerekir diye düşünmekteyim. Ben hiç farklı maddelerin bağımlısı olmadım, o yüzden kendi kurtulduğum batağın tecrübesini aktardım yalnızca. Yorumunuz için teşekkür ederim.