Hepinize tekrardan merhabalar sevgili Fanzade okurları. Bugün sizlere bahsedeceğim oyunu epeydir erteliyordum. Başlıkta da görebildiğiniz gibi bu oyun Assassin’s Creed Valhalla. Bu yazıyı ertelememin en büyük nedeni önce serinin bir önceki oyunu olan Assassin’s Creed Odyssey’i de oynayıp ikisi arasında ufak karşılaştırmalar yapabilmekti. Odyssey’de geçirdiğim 10 saatin ardından bu yazıya hazır olduğumu düşünüyorum. Hadi başlayalım.
Beklentiler ve Ubisoft
Assassin’s Creed Valhalla ilk duyurulduğunda epey heyecanlanmıştım. Bunun sebebi İskandinav mitolojisine olan hayranlığım ve sevgimdi. Ama aynı zamanda oyuna çok da yükselmemeye çalışıyordum. Çünkü serinin son iki oyunu olan Assassin’s Creed Origins ve Odyssey oynanış olarak birbirinin neredeyse aynısıydı. Ubisoft’un ‘Bu oyun tuttu, hadi temayı değiştirip tekrar satışa sürelim’ mantığı da epey canımı sıkıyordu.
Assassin’s Creed Valhalla ile İlk Yüzleşmem
Bunların hepsini göz önüne olarak oyuna hiçbir beklentim olmadan giriş yaptım. Oyunu GeForce Now üzerinden oynayacağım için grafikleri de pırıl pırıl göreceğimi düşünmüyordum. Ama düşündüğümün tersine yayın kalitesi epey iyiydi. Grafiklerse muazzamdı. Mükemmel bir atmosfer eşliğinde oyuna devam ettim. Müzikler de çok akılda kalıcı melodiler içermese de atmosferle epey uyumluydu. Yani oyuna olan ilk yüzleşmemin epey tatlı geçtiğini söyleyebilirim. Ayrıca eğer ilgileniyorsanız GeForce Now incelememe de buradan ulaşabilirsiniz.
Keyifli Bir Combat ve Epey Çeşitli Bir Yetenek Ağacı
Oyunun combat kısmı bana hafiften Witcher 3’ü andırdı. Yetenek kısmını buna dahil etmiyorum tabi ki. Sadece dodge, parry ve düşmanların yapay zekaları açısından böyle bir benzerlik kurdum. Yetenek kısmında ise karşımızda apayrı bir oyun var. Oyunda çok hızlı bir şekilde level atlıyorsunuz. Ve yetenek ağacından pasif ve aktif olarak kullanabileceğiniz özellikler seçiyorsunuz.
Aktif olarak kullanılan yeteneklerden okçuluk ve yakın dövüş için 4’er yeteneği slotlara yerleştirip savaş esnasında kullanabiliyorsunuz. Ben oyun esnasında bunları sürekli değiştirerek kullanarak epey keyif aldım. Oyunu bitirdiğimde sanırım 290 leveldim. Ne kadar çok yetenek seçeceğinizi ve yetenek ağacının büyüklüğünü buradan anlayabilirsiniz sanırım.
Yetenek ağacı olayı bir hayli karışık olduğundan size rehberlik edebileceğini düşündüğüm bir ubisoft makalesini de buraya bırakıyorum.
Güzel Silahlar ve Tipsiz Silahlar
Silah olarak pek çok alternatif söz konusuydu. Ben oyunun neredeyse hepsini 2 adet tek el baltayla oynadım. Ama isterseniz çift elli balta, çift elli kılıç, tek elli kılıç gibi bir sürü alternatif vardı. Ayrıca silahlarınızın görünüşlerini kendi kategorisi içinde birbirlerine çevirebiliyordunuz. Biraz garip bir cümle oldu :D. Şöyle anlatmaya çalışayım. Atıyorum oyunun bir kısmında tek elli bir balta buldunuz ve görüntüsünü çok sevdiniz. Oyunun devamında ise daha güçlü bir balta buldunuz ama görüntüsü pek hoşunuza gitmedi. Bulduğunuz baltanın görüntüsünü blacksmith aracılığıyla eski baltanıza çevirebiliyorsunuz. Ben her ne kadar hiç kullanmamış olsam da kullanışlı bir yenilik olduğunu düşünüyorum. Ayrıca oyunda çok hızlı level atanıldığı için silahları seviyeye özel tasarlamamışlar. Oyunun başındaki silahınızı bile blacksmith aracılığıyla geliştirip oyunun en sonunda kullanabiliyorsunuz.
Silahlar ve zırhlar için iki geliştirme türü var. Oyunda yaygın olarak bulunan malzemeler aracılığıyla silahınızı veya zırhınızı güçlendirebiliyorsunuz. Ama bunu böyle istediğiniz kadar yapamıyorsunuz. Geliştirmeye devam edebilmeniz için bir noktada silahınızın veya zırhınızın (tabirim ne kadar doğru olacak bilmiyorum ama) kalitesini yükseltmeniz gerekiyor. Bunu yapmak için de oyunda biraz daha nadir olan materyalleri kullanmanız gerekiyor. Bu şekilde silah ve zırhlarınızı oyunun sonuna kadar geliştirip güçlendirebiliyorsunuz. Hatta açık dünyada iyice gezinip iyi malzeme toplarsanız alternatif silah ve zırhlarınızı bile son seviyeye getirebilirsiniz.
Devasa ve Dramatik Bir Hikaye
Hadi şimdi oyunun hikayesine geçelim. Oyunu yaklaşık 75 saatte bitirdim. Bundan da anlayacağınız üzere epey uzun bir hikaye sizi bekliyor. Hikayeden çok da spoiler vermeden biraz bahsetmeye çalışayım. Oyun, Odyssey’de Layla Hassan‘ın hikayesini kaldığı yerden devam ettiriyor. Assassin’s Creed Valhalla, Norveçli Viking Eivor’un ve onun Raven Clan’ının ihtişamına yükselişini ve 9. Yüzyıl İngiltere’sinde gelişen bir Viking yerleşiminin kurulmasını anlatıyor.
Oyuna Eivor’un küçüklüğünde bir şenlikte başlıyoruz. Babamız Varin bize yüzüğü birine iletmemizi istiyor. Bunun için hareketlenirken bir anda Kjotve klanı şenliğimizi basıyor. Herkes baltasını kalkanını kapıp dışarıya akın ediyor. Annemiz bize olduğumuz yerde kalmamızı söylese de çocuk aklımıza biz de kaosu takip edip dışarıya yöneliyoruz. Savaş bizim için epey kötüye gidiyor ki babamız Varin, halkının bağışlanması karşılığında kendi kellesini teklif ediyor. Kjotve’nin lideri Kjotve the Cruel Varin’in kellesini alıyor ama Kjotve klanı sözünde durmayıp herkesi öldürmeye devam ediyor. Arkadaşımız Sigurd bizi o karmaşadan alıp kaçırıyor. En azından kaçırmaya çalışıyor. Ama atımızın okla vurulmasının ardından uçurumdan bir buz kütlesinin üstüne düşüyoruz. Tam bir kurta yem olacakken bir kuzgun hayatımızı kurtarıyor.
Oyunun devamında ise gençliğimizde devam ediyoruz. Bir teknede tutsak şekilde uyanıyoruz. Sonrasında ise buradan kurtulup yavaştan oyunun mekaniklerini öğrenip ısınmaya çalışıyoruz. Köyümüze dönmemizle beraber olaylar birbirini izliyor ve oyundaki ilk raidimizi yapıp Kjotve’den intikamımızı alıyoruz. Sonrasında ise İngiltere’ye olacak olan seferlerden bahsediliyor ve asıl hikayemiz başlıyor.
Ne Bulursanız Alın Yükleyin Gemiye, Lazım Bunlar Hep
Oyunda raid (yağma) bayağı önemli bir yer kaplıyor. Oyunun İngiltere kısmında raidler aracılığıyla malzemeler ele geçirip Ravensthorpe adını verdiğiniz yerleşkenizi geliştirebiliyorsunuz. Synin (Raven) mekaniği bu raidlerde baya kullanışlı olabiliyor. Hatta genel olarak oyunda sürekli kullanabileceğiniz bir mekanik olduğunu söyleyebilirim sanırım. Sonuçta baskın yapacağınız veya içindeki birine suikast düzenleyeceğiniz yerleşkeyi bir kuzgunun gözlerinden görüp incelemek bir hayli işlevli olabiliyor.
Ravensthorpe demişken, yerleşkemizden de bahsetmekte fayda var. İlk başta bir sürü çadırla başladığımız bu yerleşkede, raidlerden kazandığımız malzemeler sayesinde her yeri barakalarla dolduruyoruz. Demirci, dövmeci, ahır, kışla gibi pek çok baraka kuruyoruz. Ve sonrasında bunlardan belli kazançlar elde ediyoruz. Mesela ahırdan atımızın dayanıklılığını artıracak geliştirmeler alabiliyoruz. Veya dövmeci aracılığıyla saçımı kestirip, dövmeler yaptırabiliyoruz. Bazı barakalar direkt canımızı veya saldırı gücümüzü artırabiliyor. Ben bu geliştirmeleri oyun içinde sık sık kullandım ve işime fazlasıyla yaradıklarını da rahatlıkla söyleyebilirim. Sizlere de önerim yerleşkenizi dikkatli bir şekilde geliştirip bu gelişmeleri kaçırmamanız yönünde olur.
Açıkçası oyunun hikayesi başlarda beni çok içine çekememişti. Ama oyunda ilerledikçe hikayenin heyecanlanması ve mekaniklere alışmanın etkisiyle pey keyif aldım. En büyük şikayetim oyunun sonuyla ilgili. Hani oyun bittikten sonra ekrandan yavaşça yazılar akar, güzel müzikler çalar. Oyuncular da bununla duygulanarak ekrana bakarlar ya. Bu oyunda bu yok. Oyunun bitip bitmediğini anlayamayıp ekrana aval aval bakmama sebep olan bu durum benim hiç hoşuma gitmedi. Ve arkadaşımdan öğrendiğime göre Odyssey’de de bu durum söz konusuymuş. Her ne kadar oyunun açık dünyasında oyuna devam edebilecek olsa da ben oyunun bana bir veda etmesini istiyorum açıkçası. Bu durum hakkında sizlerin görüşünü hiç bilmiyorum ama ben hiç beğenmedim.
Erasmus Yapamıyorsanız Valhalla Yardımınıza Yetişti!
Assassin’s Creed Valhalla inanılmaz büyük bir haritaya sahip. Hatta gördüğüm en büyük açık dünya oyunu haritalarından biri olduğunu söyleyebilirim. İngiltere’yi teknelerle de at üzerinde de gezmek epey keyifliydi. Hatta ben hikayede ilerlemeden önce haritayı epey inceleyip senkronize noktaları aracılığıyla haritadaki görüşümü genişlettim. Ama bölgelerin kendi levelleri olduğu için dikkatli olmaktakta fayda var. Bir anda sizden belki de 100, 200 level yüksek bir kurt tarafından saldırıya uğrayabilirsiniz. Bunları tecrübeden sabit olarak aktarıyorum :D.
Harita çok büyük olduğu için inanılmaz fazla sayıda yan görev de söz konusu. Bu yan görevler bazen çok basit bir şey de çıkabiliyor. Benim için en akılda kalıcılarından biri, çıplaklar kampından atıldığı için sinirlenen bir adamın bizden oraya gidip insanların tüm kıyafetlerini çalmamızı istemesiydi :D. Bu tarz görevler sayesinde Assassin’s Creed Valhalla’nın açık dünyası epey canlı hissettiriyor. Yani oyunun açık dünya işini de gayet iyi yaptığını söyleyebiliriz.
Ubisoft Teknik Tarafta İyi İş Çıkarmış (Şaka Değil)
Biraz daha teknik bir tarafa geçelim şimdi de. Oyunun optimizasyonu. Oyun tanıtım veya gameplay videolarında da görebileceğiniz üzere epey iyi grafiklere sahip. Ben de dahil pek çok oyuncu bilgisayarlarının oyunu kaldırmayacağını düşünmüştür eminim. Hatta ben oyunu bu yüzden kendi bilgisayarımda açmayı denemeden direkt GeForce Now üzerinden oynadım.
Ama Ubisoft bu konuda da gayet iyi bir iş çıkarmış. Okuduğum yazılarda pek çok kişinin oyunun optimizasyonunu övdüğünü ve rahat bir şekilde oynadıklarını gördüm. Genelde oyunlar minimum sistem gereksinimi olarak gösterilen sistemlerde doğru düzgün oynanamaz. Ama eğer minimum sistem gereksinimlerini sağlıyorsanız bu oyuna bir şans vermekte fayda var.
Ufak Bir Ubisoft Dedikodusu
Son olarak da oyunu biraz Assassin’s Creed Odyssey’le karşılaştırıp Ubisoft dedikodusu yapalım diyorum. Odyssey’de 10 saati geride bıraktım. Ve şu ana kadar gerçekten Valhalla üzerine yapılmışl bir dlc oynuyor gibi hissediyorum. Level sisteminin farklı olması oyunda bir değişiklik hissettiriyor ama tabi bu his epey az. Ama Assassin’s Creed Valhalla level sistemi konusunda çok daha kullanışlıydı. Odyssey’de silahlar ve zırhlar level sistemi ile bağdaştırılmış. Yani Valhalla’daki gibi her silahı istediğiniz levelde kullanamıyorsunuz. Bu da epey can sıkıcı. Yani evet Valhalla temel oyunu bir şekilde değiştirmiş ve geliştirmiş. Ama bu yeni bir oyun yapmak için yeterli mi?
“Temel oyuna yeni bir tema ve bu temaya uygun bir hikaye ekleyerek oyuna sürmek”. Bu cümle pek çoğumuzun aklına DLC terimini getiriyor eminim. Ubisoft bunu istemediğinden sağ olsun bir iki ufak mekaniği de değiştirerek oyunu satışa sunuyor :D. Her ne kadar bu durum çok hoş olmasa da 80 saate yayılacak bir ana hikaye yazmak da küçümsenecek bir iş değil. Ama tabii ki bunun bir sonunun gelmesi gerek. Söylentilere göre bunun sonu geldi gibi. 2022’de çıkacağı iddia edilen sıradaki oyunun 3. Haçlı Seferine dönüş yapacağı söyleniyor.
Tabi bu aynı mekaniklerin kullanılmayacağını kanıtlamıyor tam olarak ama ben epey bir değişiklik olacağını düşünüyorum. Sonunda oyunun eski temasına dönmesi epey heyecan verici. Uzun süreden sonra bir Assassin’s Creed oyununu gerçekten merak ve heyecanla bekliyorum sanırım. Umarım beklentilerimiz boşa çıkmaz.
Serinin gidişatından bu kadar bahsetmişken sitemizdeki ‘Assassin’s Creed Karakterleri: Anlatılacak Hikayeleri Olmasına Rağmen Çok Az Tanıdığımız 5 Karakter’ adlı yazıyı da okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Assassin’s Creed Valhalla ile ilgili konuşacaklarım bu kadar değerli okurlarım. Bir dahaki yazıma kadar görüşmek üzere, hoşça kalın.
Kardeşim yapıyorsun bu işi. Buralara senle daha değerli.
Kalbime bile dokundu bu inceleme iliklerime kadar hissettim kaliteyi daha çok inceleme bekliyorum