Dünya’nın üç farklı yerinden, üç farklı yönetmenle, üç farklı zamanda ve bir ev etrafında gelişen, değişen olayları aktarıyor bize The House. Stop motion alanında oldukça başarılı üç kadın yönetmen Palome Baeza, Emma De Swaef, Niki Lindroth von Bahr bu cevheri bize bahşediyorlar. Daha önce yarışmalarda alkışları ve ödülleri toplayan yönetmenler bu sefer alkışları maalesef herkes tarafından toplayamıyor, film çıktığı gün eleştirmenler tarafından ortalama bir not alıyor ve Netflix’teki ücra yerine çekiliyor. Biz ise onu bu yerden çıkartıp gün ışığına tutuyoruz. Merak etmeyin bu evin kapıları meraklı olan herkese açık.
And Heard Within, A Lie is Spun
Bölümleri açmakla başlayalım önce. The House’un ilk bölümü olan And Heard Within, A Lie is Spun bizi çekirdek bir aileyle tanıştırıyor. Baba, anne ve iki kızdan oluşan bu aile huzurlu bir şekilde yaşarken, bu tabloya akrabalar da dahil oluyor. Ailemizin baş karakteri baba bu ziyaretin ardından alkolü fazla kaçırıp, ormana dalıyor. Ormanın derinliklerinde yabancı bir adamla karşılaşıp bu hayatı geri de bırakmak için anlaşma yapıyorlar. Adam onlara büyük bir köşk inşa ediyor ve eski evlerini yıkmaya başlıyor. Yeni ev normal gözükse de zamanla tuhaf olaylar patlak veriyor. Evde çalışanların oyuncu oldukları ortaya çıkıyor, zamanla anne ve baba evi takıntı haline getiriyor hatta evle bütünleşmeye başlıyorlar. Kardeşini onların elinden alan abla ise evden kaçmaya başlıyor. Şömineden çıkan ateş ise evi yakıp kül ediyor. En sonunda yüksek bir tepeden çocukların yıkılmış olan eski evlerini ve yanmış olan köşklerini hüzünlü gözlerle izlediklerini görüyoruz.
Then Lost is Truth that Can’t be Won
İkinci ve benim en sevdiğim bölüm olan Then Lost is Truth that Can’t be Won isimli The House bölümü bizi emlakçı bir fareyle karşılaştırıyor. Siyah gözleri ve sürekli hareket halinde olan tüyleriyle faremizin işkolik olduğunu öğreniyoruz. Ucuza aldığı evi kendi başına yenileyip satmayı düşünüyor. Süreç boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Suyla uğraşıyor, yemekleri hallediyor ve pis, iğrenç böceklerle uğraşıyor. Bunları yaparken de kız arkadaşıyla konuşmayı ihmal etmiyor. Açılış gününde evi gezenlerin çoğu evi beğenmiyor. Fakat bir aile evde kalıp daha çok inceliyor. O kadar çok inceliyorlar ki evde yaşamaya başlıyorlar. Eşyaları izinsizce kullanıyor ve faremize hizmetçi muamelesi yapıyorlar. Bunlardan sıkılan fare onları kovmaya çalışsa da gücü yetmiyor. En sonunda polis çağırıyor, polis ise davetsiz misafirler yerine faremizi alıp götürüyor. Biz de o sırada farenin sevgilisinin aslında dişçisi olduğunu, onla zorla konuştuğunu hatta sürekli rahatsız ettiğini öğreniyoruz. Fareyi karakola ardından hastaneye yatırıyorlar. Fare geri dönünce misafirlerin çoğaldığını ve yiyecek olarak evdeki mobilyaları seçtiklerini görüyor. Faremiz de üstündeki çıkartıyor, ayaklarının üstüne geçiyor ve içgüdüsünü devreye sokuyor.
Listen Again and Seek the Sun
Son bölüm olan Listen Again and Seek the Sun bölümünde evimizi suyun üstünde yüzerken görüyoruz. Her şeyin sular altında kaldığı dünyada yaşlı hippi bir kedi kadın, oyunbaz bir erkek kedi ve (yine) işkolik bir dişi kedi görüyoruz. Evin tamiratıyla uğraşan dişi kedimiz her ev sahibi gibi ay başında kiraları istemek için kapı kapı geziyor. Eline ise balık ve mistik taşlardan başka bir şey geçmiyor. Ertesi gün tamirata devam ederken denizin ortasından sandalla bir adamın geldiğini görüyor. Adam hippi kedinin mistik taşlar sayesinde iletişim kurduğu başka bir erkek hippi kedi olduğu ortaya çıkıyor. Çadırını yanında taşıyan bu kedi evin önüne seriliyor ve ücret olarak da tadilat da yardım edeceğini söylüyor. Yine bir günün ardından uyanan ev sahibi kedimiz üst katın tahtalarını sökülmüş görüyor. Olanları durdurmak için koştuğunda oyuncu erkek kedimizin gidişi için tekne hazırlandığını fark ediyor. Diğerlerinin de aynı şekilde gideceğini öğrenince ne diyeceğini bilemiyor. Ertesi gün diğerleri tekneyle denize açılırken onunda yelkenleri açması için bağırıyorlar. Kadın evin üstüne çıkıp hippi adamın dün yaptığı düzenek sayesinde tekneleri tam olarak açıyor. Dişi kedi ve arkadaşları güneşe doğru yol alıyorlar.
The House Sonuç
Bu karanlık animasyon insanları tedirgin etmenin yanı sıra hikayesiyle izleyeni başında tutmayı başarıyor. Yönetmenlerin kısa animasyon tecrübesi olması ve bu tecrübeyle de üç farklı kısa hikâyeyi bir evin etrafından birleştirmeleri filmi eşsiz, tadından yenmez yapıyor. Önceden de dayanamayıp bahsettiğim stop motion tekniği karakterlere bir canlılık vermiş. İnsanların minik gözleri ve küçük dudakları bunlara aykırı olarak da kocaman başları dikkat çekici ve bu olay aralarında yapılan diyalogları önemli kılıyor. Fare ve kedimizin ise yünsü bir maddeyle yapılması onları sevilebilesi ama ışıkların değiştiğinde de ürkütücü yapıyor.
Konumuzun ana taşı olan ev ise zaman zaman ürkütücü ve klostrofobik bir hava verirken, son bölümde daha özgür ve boş bir alan sağlıyor. Son filmin geri kalan arka planının su olması bu işi daha da kolaylaştırıyor olabilir. İlk bölümün arka planı ilk yarısında daha aydınlıkken, diğer yarısında daha karanlık bir ton alıyor. Ortanca bölümümüz ise iki bölümü karıştırarak ilerliyor bu bölümü özel yapan ise benim için kesinlik kameranın çok serbestçe kullanılması. Kamera diğer filmlerde genellikle sabit bir şekilde devam ederken ikinci filmin çoğu yerinde mükemmel sahneleri gözler önüne seriyor. Filmlerin her bölümünde kullanılan müzikler ise Gustavo Santaolalla tarafından bestelenmiş ve her bölüme gereken enerjiyi çok güzel bir şekilde aktarmayı beceriyor. Bu yazıyı yazarken bile arkada müzikleri dinlemeye devam ediyorum.
Eşine az rastlanır olan The House bizi şiirimsi sözleriyle ve müziğiyle uğurluyor.
Eğer animasyonları seviyorsanız yetişkin animasyonları listemize göz atmak isteyebilirisiniz.
Yorum yap