Justice League: The Synder’s Cut filmini 3 yıl bekledik, geldi ve kavuştuk. Peki istediğimizi bulduk mu? Film nasıldı? Gerçekten 4 saat izlemeye değer mi? Bugün bunları konuşacağız.
Zack Synder’ın 2017 yılında, film tam anlamıyla bitmeden kovulmuş, yönetmen koltuğuna Joss Whedon’ın getirilmişti. Çıkış yaptığında da tam bir hayal kırıklığı olarak tarihe geçen bir filmdi Justice League. 2021 yılında sinemalarda gösterilmeyip, HBO Max’te çıkış yapan Justice League: The Synder’s Cut, bu hayal kırıklığının giderilmiş bir versiyonu. Başta söyleyebilirim ki Justice League: The Synder’s Cut, bir diğer değişle Zack Synder’s Justice League, ilk filme hakaret eden DC fanlarına istediklerini veren, fazlasıyla memnun edecek bir film. Ancak fanları tarafından sanki dünyanın en iyi filmiymiş gibi göklere çıkartılan bu yeni versiyonda, maalesef orijinal versiyondaki bazı kusurlar hala var.
Daha Karanlık Bir Versiyon – Justice League: The Synder’s Cut
Karşımızda yeni bir Justice League değil, zaten var olan bir filmin farklı kurgusu var. Bu yüzden ilk filmle aralarında dağlar kadar fark beklemeyin. Fakat ikisini de izlemediyseniz Zack Synder’ın versiyonunu izlemeniz tavsiyemdir. Uzaktan baktığımızda bir tarafta Zack Synder’ın başlayıp Joss Whedon’ın bitirdiği, Warner Bros. yöneticilerinin değişiklikler yaptığı, Marvel formüllerinin uygulandığı bir salata varken diğer tarafta hatalarına rağmen bir yönetmenin vizyonunu yansıtan bir film var. Siz hangisini tercih ederdiniz? Hatta Zack Synder, filmi sinemada değil HBO Max’te yayınladığı için ipleri komple kendi eline aldığı da ortada.
1.33:1 aspect ratio ( kare format) şeklinde çekilmesi 4 saatlik süresiyle, Synder’ın vizyonunun bir versiyonu. Üstelik bu versiyonun yayınlanmış olması orijinal versiyondaki birçok “fark edilmeyen” hataları rahatlıkla görmemize yardımcı oldu. Örneğin Henry Cavill’in, namıdiğer Superman’in, CGI çenesi…
Zack Synder, orijinalinde görmediğimiz sahneler ekliyor olsa da, farklılaşmasını sağlayan başlıca sebep bu değil. Filmin tamamında ton değişimi oluyor. Whedon’ın yüksek tempolu, Marvel filmi gibi renkli bir dünyada geçen filminin yerini, yavaş ilerleyen, karakter gelişimine önem veren, karanlık bir film alıyor.
Klasik Çizgi Roman Öyküsünün Ötesinde
Zack Synder, Darkseid’ı hikayeye katarak, klasik bir çizgi roman öyküsünün ötesine geçiyor. Büyük kötülüğü Justice League’in karşısına çıkarıyor. Bu kötülüğün varlığı, Justice League’i klasik süper kahraman filmlerinden daha çok epik bir hikayeye yaklaştırıyor. Zaten Zack Synder’ın yaptığı da en temelinde bu. Kahramanların insani yönüne odaklanan Marvel’ın aksine Synder, DC kahramanlarına insanlar arasında arasında yaşayan tanrılar olarak yaklaşıyor. Zaten filmdeki hikayeler de bu tanrıları konu alan mitolojiler gibi abartılı oluyor. 4 saatin geneline baktığımızda, bu filmin Avengers filmlerinden çok LOTR gibi serileri andırdığını söyleyebiliriz. Darkseid’in yanı sıra filmdeki kötülerden biri Steppenwolf da 2017 versiyonundan daha anlaşılabilir bir kötüye dönüşüyor. Synder’ın yaşananları anlatacak uzun uzun vaktinin olması, Steppenwolf gibi ilk kurguda hızlıca geçildiği için zayıf kalan bazı parçaların sağlamlaşmasını sağlıyor.
Hiç mi kötü yanı yok? Tabii ki var. Özellikle görsel efektler gerçekten kötü. Çok göze batıyorlar. Bir diğer büyük sorun da filmdeki müzik kullanımı. Synder’ın filmlerine “havalı” sahneler yerleştirme hastalığı hala devam ediyor. Aquaman’in denize dönerken kadınların şarkı söylemesi de Wonder Woman her aksiyona girdiğinde çalan “alakasız ve kötü” müzik de Synder’ın bu “havalı” olduğunu düşündüğü sahneler çekme hastalığının bir belirtisi.
Synder, projeden ayrılmasaydı da bu 4 saatin en az 1 saatini kurguda atmak zorunda kalacaktı. Yani anlayacağınız HBO Max, Synder’a normalde asla elde edemeyeceği bir fırsatı vermiş oldu.
Sonuç olarak Zack Synder’s Justice League, ilk filmdeki hataların ve eksikliklerini gidermiş. Yeni renk tonuyla daha güzelleştirilmiş bir versiyon. Ama yine de DC hayranı olmayanlara 2017 versiyonundan farklı bir deneyim vadetmiyor.
Yorum yap