Jodorowsky’s Dune belgeseli, yönetmen Alejandro Jodorowsky’nin büyük bir tutkuyla hazırladığı Dune filmi projesini anlatıyor. Projede yer alan ve projeyi görme şansına sahip olmuş herkes dünyanın en iyi filmi olduğu konusunda hemfikir. Peki bu film nasıldı ve neden çekilemedi?
Büyük Bir Tutkunun Ürünü! – Jodorowsky’s Dune
Jodorowsky mesleğe tiyatro ile başlıyor aslında. Yüzlerce tiyatro oyunu yönetiyor ama gözü sinemada. 1968 yılında ilk uzun metrajlı filmi Fando y Lis ile de ilk adımı atıyor. Fando y Lis sürreal ve sansasyonel bir film. Yönetmenimiz de filmi kadar özgün bir kişilik, sanata tutkusu her şeyin üstünde. Senaristliğini ve başrol oyunculuğunu yaptığı El Topo ile dikkatleri biraz daha üstüne çekerken asıl patlamayı Holy Mountain filmi ile yaşıyor. Holy Mountain filmi ile sınırları aşan Jodorowsky gözünü çoktan uzaya dikmiş durumda artık. Bu gözü yükseklerde yönetmenimiz, dönemin ünlü Fransız yapımcısı Michel Seydoux‘un gözünden kaçmıyor. Seydoux, “istediği filmin yapımcılığını yapacağını” söylüyor Jodorowsky’e. Böylece Dune için start veriliyor.
Jodorowsky’e göre delilik olmadan bir başyapıt olmaz. Dune ise bu deliliğin sanatsal bir yansıması olmalı. Filmin düşünce boyutunun temelinde LSD var. Detaylarını yazımın ilerleyen kısımlarında anlatacağım ama yönetmenimizin isteği LSD kullanmadan LSD etkisi oluşturmak. Dune tutkusunun boyutuna gelirsek ise Jodorowsky için bu film bir tanrının gelişi “sanatsal bir tanrı”.
Manevi Savaşçılar! – Jodorowsky’s Dune
Frank Herbert’ın Dune kitabı Hollywood için o kadar alışılmadık bir eser ki bu yüzden kitabın haklarını çok ucuza bırakıyorlar. Böylece yapım haklarını kolayca ele alan Seydoux ve Jodorowsky hemen çalışmalara başlıyor. Jodorowsky’nin tutkusu o kadar büyük ki filmin yapımında olan herkese “manevi savaşçı” adını veriyor. Öncelikle bu kitabı görselleştirmesi lazım ama kitapları görselleştirmenin ne kadar olduğunun farkında. Bu yüzden ilk manevi savaşçısı olan çizeri seçmek için ise yoğun bir arayışa giren Jodorowsky’nin karşısına Blueberry çizgi romanı çıkıyor. Çizgi romanı gördüğünden anda aradığı kişinin o olduğunu anlıyor ve Blueberry’nin çizeri Jean Giraud’a ulaşıyor, onu adeta bir kamera gibi kullanarak yaklaşık 3000 tane çizim oluşturuyor.
Görsel efektlerin yapımı için ilk önce 2001: A Space Odyssey filminin efektlerini yapmış olan Dougles Tumbll ile görüşmüş. Tumbll ile aralarında tam 40 telefon görüşmesi gerçekleşiyor. Telefon konuşmalarının sonucunda Jodorowsky bu ismi çok kendini beğenmiş ve kibirli bulmuş. Bu yüzden manevi savaşçısı olamayacağına karar verip başka bir isimle görüşüyor. Yeni görüştüğü isim ve manevi savaşçısı olarak seçtiği kişi Dan O’Bannon. Paris’te görüşen ikili, beraber çalışmaya başlıyorlar. Chris Fess ise uzay gemilerinin çizimleri için seçiliyor. Jodorowsky için önce sanat sonra teknik!
Sırada Oyuncular ve Müzik Var! –
İlk olarak Dük Leto için oyuncu seçimi yapılıyor ve Dük Leto rolü David Carradine‘e veriliyor. Bu karakterin müzikleri için ise Jodorowsky’nin aklına hayranı olduğu Pink Floyd geliyor. Pink Floyd ile yapılan görüşmede grubun soğuk davranışları ve hamburger yemeleri yönetmenimizi epey sinirlendiriyor. Bir anda “Ben burada size dünyanın en önemli filmini anlatıyorum ve siz Big Mac yemekle mi meşgulsünüz?!” diye bağırarak tepki gösteriyor. Belli ki bu tepki grubun dikkatini çekmeyi başarıyor ve böylece müzikleri Pink Floyd yapma kararı alıyor.
Paul Atreides rolü için oğlunu seçiyor. O Dune filminin babası ve tabii ki bu rolde oğlu olmalı! Role oğlunu kendi hazırlıyor. Üstelik bu role hazırlık süreci sadece fiziksel bir süreç değil, zihinsel bir eğitim de kapsamın içinde. Haftanın yedi günü, günde 6 saat olmak üzere 2 sene boyunca dövüş eğitimi alıyor. Brontis Jodorowsky bu dönemin gerçekten çok acımasız ve zor geçtiğini belirtmiş belgeselde. Yönetmenimiz de oğlunu bu film için kurban ettiğini kabul ediyor.
Salvador Dali‘yi belgeselde görmek epey şaşırtıcıydı. Kendisi Jodorowsky tarafından İmparator rolünde düşünülmüş. Tabii Dali’yi ikna etmek o kadar kolay değil. Aralarında resmen bir kedi-fare oyunu dönüyor. Bir o şehir bir bu şehir peşinden koşturuyor Dali. Nihayet kabul ediyor teklifi ama saat başına 100.000 dolar gibi yüksek bir ücret istiyor. Bütçeyi zorlayacak bu teklife çözüm olarak filmde sadece 3-4 dakika gözükeceği için teklifi dakika başı olarak geri sunuyorlar. “Dakikası 100.000 dolarlık oyuncu” olma fikri Dali’nin hoşuna gidiyor ve rolü kabul ediyor.
Baron Vladimir Harkonnen için Orson Welles‘i istiyor Jodorowsky. O sıralar iyice boğazına düşkün bir hala gelmiş olan Welles, daha fazla yorulmak istemediği için teklifi reddediyor. Fakat yönetmenimiz vazgeçmeye hiç niyetli değil. Welles’i en sevdiği restoranın şefini tutacağı ve her gün sette en sevdiği yemekleri yiyeceğini söyleyerek ikna ediyor. Böylece Orson Welles de kadroya giriyor.
Tasarlanan Senaryo ve Değiştirilen Final
Film uzun bir plan ile başlıyor. Bu plan o kadar uzun ki evrenin bir ucundan diğer bir ucuna kadar. Daha sonra bir korsan gemisinin baharat konvoyuna saldırısı sahnesi var. Böylece film açılışı yapıyor.
Jodorowsky’nin Dune’unda Dük Leto aslında bir hadım. Leydi Jessica ile aralarında büyük bir aşk var. Bir Bene Gesserit cadısı olan Leydi Jessica bu şartlar altında çocuk sahibi olmak için Dük Leto’dan bir damla kan alıyor ve bu şekilde hamile kalıyor. Hatta bu kanın rahimde ilerlemesini gösteren uzun bir de sahne olacakmış. Jodoroswky, Paul‘un cinsel haz değil, kozmik aşk sonucu doğmuş bir çocuk olmasını istemiş. Ayrıca film çok sert de sahnelere sahip.
Asıl değişiklik ise finalde. Kitap bir seri olduğu için finalde değişiklikler yapılmış. Ama Jodorowsky de bu değişikliği yapmaktan çok memnun çünkü ona göre daha iyi bir iş çıkartmak için kendinden de bir şeyler katılmalı. Finalde Paul ölüyor ama böyle bir ölüm aslında pek mümkün değil çünkü o bir mesih. Bu ölüm sonrasında herkes Paul’un sesiyle “Ben Paul’um!” diyor ve böylece film insan ölse bile inancın devam edeceğini belirtiyor.
Gelelim, Dünyanın En İyi Filmi Neden Çekilemedi?
Öncelikle dönemin şartlarına göre filmin maliyeti çok yüksek. Tahmin edilen sayı 15 milyon dolar! Yine de bu çok büyük bir sorun değil. Pek çok stüdyoya (Disney, Warner vs.) hazırladıkları kitabı gönderiyorlar. Ama Hollywood bu yapıma karşı çok ön yargılı davranıyor çünkü film diğer bilim kurgu filmlerine hiç benzemiyor. Yapımcılar daha çok birbirine benzeyen ya da kesişim olan filmleri tercih ediyor. Fakat Dune bundan daha fazlası. Ruhani, metafiziksel ögeler içeren ve yetişkinlere yönelik bir film. Bir diğer sorun ise filmin süresi. Stüdyolar 1,5 saatlik bir film istiyorlar ama yönetmenimiz sanatının kısıtlanması fikrini kabul edemiyor. Hollywood ise işin para ve gişe yönüyle ilgili.
Bu aşılabilir problemlerin yanında daha büyük ve aşılması imkansız bir problem daha var. Yapımcılar yönetmeni istemiyor! Filmden çok etkilenen yapımcılar “her şey çok güzel ama yönetmeninizi anlamadık” diyorlar. Jodorowsy’nin geçmiş işleri, tutkulu ve sınırlandırılamaz tarzı sebebiyle böyle büyük bir projenin altından kalkamayacağı düşünülüyor. Yani anlayacağınız her şey tamam ama yönetmen hayır meselesi. Tam set kurulacakken proje iptal ediliyor. Bütün ekip büyük bir üzüntü yaşıyor ama sanırım en çok Jodorowsky. Ruhsal bir çöküntü içine giriyor, zaten nasıl girmesin ki?
Proje bir süre sonra David Lynch’e gidiyor. Jodorowsky filme gitmek istemiyor başta çünkü izlerken ağlayabileceğini düşünüyor. Filme gitmeye ikna olduktan sonra başta üzüntüyle izlediği film ilerledikçe bu üzüntü geçiyor. Çünkü film çok kötü!
Belgesel İle İlgili Son Notlar
Jodorowsky’s Dune benim izlerken acaba keyif alır mıyım? diye düşünerek başladığım bir belgeseldi. Ama izlerken inanılmaz keyif aldım. Ben yazımda büyük bir özet geçtim ama mutlaka röportajları siz de izlemelisiniz. Özellikle çizimleri görmenizi tavsiye ederim, mükemmeller.
Yine izlerken bu kadar büyük bir tutku ve titizlikle hazırlanmış bir projenin çekilmemesine çok üzüldüm. Hatta yer yer gördüğüm şeyler karşısında heyecanlandım. Bu projeyi nasıl çöpe attın eyy vicdansız Hollywood?! Tabii daha sonra film için hazırlanan kitap elden ele belli ki stüdyolarda dolaşmış. Pek çok filmde referansları görmek mümkün. Ama fırsat verilseydi de biz direkt filmi görseydik keşke. Her şey çok farklı olabilirdi.
Yorum yap