Bu yazımız 2014 yılında vizyona girmiş ve girdiği yıl birçok eleştirmen tarafından geçer not almış ünlü yönetmen Christopher Nolan’ın filmi olan Interstellar üzerine olacak.
Filmin konusuna geçmeden önce şunu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum; bildiğimiz evrenin içerisinde Başak süper kümesi yakınlarındaki önemsiz bir grup gök ada içindeki ufak tefek bir gök adanın sarmal kolunda bulunan çok da önemli olmayan bir yıldızın 3. gezegeninde yaşayan zeki olarak tanımlanabilecek(en azından şimdilik) yaratıklarız.
Bedenlerimizi oluşturan atomlar güneş sistemimizin doğumundan çok uzun zaman önce patlayan bir yıldızın nükleosentezinin örsünde dövülmüşlerdi ve şunu bilmeliyiz ki bedenimizi oluşturan atomlar dağlardan çok daha eski. Bu yazıyı okuyan sizler tam anlamıyla uzun zaman önce patlayan bu yıldızın tozlarından meydana geliyorsunuz ve her birimiz yeniden öze dönmenin arayışı içerisinde bu büyülü dünyadan gökyüzünün sonsuzluğuna bakıyoruz.
Filmin konusu da bu arayışın bir parçası. 7 Kasım 2014 yılında beyazperdede bizlerle buluşan başyapıt basit bir yıldızın 3. gezegeninde yaşayan bizlerin yakın bir gelecekte insan popülasyonunun büyük oranda kırıldığı ve dünyanın yaşanılmaz bir yer haline döndüğü bir ortamda NASA’dan geriye kalan bir grup bilim insanınınuzun soluklu bir proje üreterek yaşanılabilir gezegen bulma çabası içerisine girmesini konu alır.
İnsanlığın yaşadığı, evrim geçirdiği dünyayı mahvedip özüne yani yıldızlara açılmasının hikayesi anlatan bu başyapıtın yönetmen koltuğunda Christopher Nolan göze çarpmakta. Tabi Nolan bu projeyi elbette tek başına ele almamış bilim dünyasında saygın bir yere sahip olan, fizik ve Astrofiziğin özelikle yer çekimi alanında önemli katkılarıyla bilinen Thorne ile birlikte çalışmışlar. Peki bu hikayede bize neleri anlatmaktalar?
Interstellar Neyi Anlatıyor?
Meraklılarına, mahvettiğimiz ekolojik sistem dışında galaksiler arası seyahatin olabileceğini, Uzay ve zamanın özeliklerini, kara delikleri ve 5. boyu gibi üst düzey açılımları görsel ve felsefi açıdan ele almakta.
Oyuncu kadrosunda Oscarlı oyuncu Matthew McConaughe (Cooper rolünde) ve En iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü alan Anne Hathaway (Brand rolünde) paylaşmakta. Oyunculuklar siz izleyicilerin takdirinde yoruma açık lakin bence gayet başarılı. Filmin yönetmeni Nolan, Empire En İyi Yönetmen ödülü alarak kamerasının ve koltuğunun hakkını veriyor. Görsel efekt açısından tartışmaya açık olmayan film En İyi Görsel Efekt Oscar ödülünü de sepetine atıyor.
Yıldızlararası filminde ‘solucan deliği’ yani karadelik oldukça gerçekçi bir görselle ele alınıyor. Bilimsel anlatımı yapılırken bir kağıdı elinize alıp iki kenarını birbirine değecek şekilde katladığınızda kağıtların birbirine değen uçları arasında seyahat edebilmeniz şeklinde anlatılmaktadır. Normalde kağıt açıkken bir kenardan karşıt kenara kadar çizeceğiniz bir çizgi uzun bir yol oluşturacaktır lakin kağıt kendi üzerine katlanırsa, aynı yol kısacık bir sıçrama halini alabilir ve şunu unutmamakta fayda var teorik olarak solucan deliklerinde yolculuk yapmak mümkün olsa dahi yine de son derece uzak bir olasılıktır.
Teknolojik olarak Dünya’nın kütle çekimini terk etmeyi yeni yeni başlıyoruz. Ufak Gezegenimizde yalnızca zihinlerimize ve birkaç cihaza hapsolmuş olsak da milyarlarca ışık yılı uzaktaki maddeyi yöneten yasaları çözmeyi başarabildik. Şunu artık iyi biliyoruz Dünyadaki doğa kavram ve yasaları her ne ise diğer yıldızlardaki ve dünyalardaki yasalar aynı. Interstellar (Yıldızlararası) bizi hayal gücümüzü zorlayan bir yolculuğa çıkarıyor mutlaka ama mutlaka izlenmesi gereken bir film. Zihniniz açık hayalleriniz sonsuzluk olsun.
Yorum yap