Sinema yeni bir sanat dalı olmasına rağmen her sese, düşünceye ve bakışa yer veren bir alan. Feminist filmlerle ise kadınların sesine kulak veriyor. Kadınlar olarak dünyanın her yerinde maruz kaldığımız sorunların, ayrımcılığın ve bununla mücadelenin sinemaya yansıması olan filmleri inceleyeceğimiz Feminist Filmler yazı dizimizin ilk filmi olan The Divine Order(Die göttliche Ordnung) ile karşınızdayız.
The Divine Order
70’li yıllar, hippiler, siyahiler, özgürlük hareketleri ve kadınlar… İkinci dalga feminizmiyle birlikte kadın hareketinin yeniden canlandığı, meydanlarda kadınların daha yüksek sesle bağırdığı bir dönem. Dünya değişiyor. İsviçre’de küçük bir köyde ise durumlar hiç öyle değil
Mütevazı ve saygılı ev hanımımız Nora, tüm gününü ev işlerine ve ailesine ayırmakta. Toplum ve ailesi ise bundan mutlu olması gerektiği fikrini empoze etmiş durumda. Yeğeni Hanna ise bu düzene ve baskıya boyun eğmek istemiyor. Giyinişi, erkeklerle görüşmesi, gezmek istemesi her şeyiyle eleştiri oklarının ucunda. Nora bir gün yeğeni Hanna ile gittiği Münih gezisinde yaklaşmakta olan “kadınların oy kullanma hakkı” için olacak seçimin çalışmalarıyla tanışıyor. Bir stanttan aldığı broşür ve kitaplar ile köyüne geri dönüyor. Hanna ise erkek arkadaşıyla kaçıyor ve bu sebeple gözaltına alınarak ailesinin de rızasıyla hapse yollanıyor.
Oy Kullanmak Mı? Ne Münasebet!
Nora bu düzende bir yanlışlık olduğunun farkında ve rahatsız olmaya başlıyor. Bir gün bulduğu bir iş ilanına başvurmak istediğini kocasına söylediğinde onun işinin çocuk bakmak ve ev işleriyle uğraşmak olduğunu bu yüzden çalışamayacağına dair bir cevap alıyor. Kadınların oy kullanmaması için başlatılan kampanyaya para vermeyi reddederek isyanın ilk adımlarını da atmış oluyor. Bu noktadan sonra Nora’nın toplum baskısına ve ataerkil düşünceye karşı duruşunun hikayesini izlemeye başlıyoruz. Oy hakkı için mücadele ederken yalnız yürümüyor ve isyan gittikçe büyüyor. İşleri hiç kolay değil, gerçek hayatta da olduğu gibi her daim engelleniyorlar. İzlerken biz de sinirleniyoruz, hayal kırıklığına uğruyoruz. Aslında dönem ve şehir ne olursa olsun benzer hikayelerimizin olduğunu fark ediyoruz. Keyifli dakikaları olan bir film, oyunculukları da gayet başarılıydı. Güzel İsviçre manzaraları ve müzikleriyle de hoş bir izleyiş sağladığını söyleyebilirim.
The Divine Order bizi mücadelede İsviçre’ye götürüyor, Avrupalı kadınların hikayesine ortak ediyor. İzlediğinize pişman olmayacağınız bir film. Unutmadan söyleyelim, biz dünyanın yarısıyız!
Yorum yap