Sinema ve edebiyat dünyasının o bitmek bilmeyen kavgasını bilirsiniz: “Kitabı mı daha iyi, yoksa filmi mi?” Genellikle biz okurlar, beyazperdeye uyarlanan eserlerde sadakat ararız. Sayfalar arasında kaybolurken zihnimizde kurduğumuz o dünyanın birebir aynısını ekranda görmek isteriz. En ufak bir sapma, orijinal esere yapılmış bir ihanet gibi gelir. Hatta Stephen King’in The Shining uyarlamasından ne kadar nefret ettiğini hatırlarsınız; bazen yazarlar da bizden farksızdır. Ancak bazen, Chuck Palahniuk’un Fight Club filmini kitabından daha çok sevmesi gibi ters köşeler de yaşanır.

İşte tam bu noktada, bilim kurgunun şah eseri Dune devreye giriyor. David Lynch’in 1984 yapımı Dune filmi, gişede çakılması ve eleştirmenlerce yerden yere vurulmasıyla meşhurdur. Hatta Lynch bile bu filmden pek haz etmez. Ancak şaşırtıcı bir gerçek var ki, o da Dune evreninin yaratıcısı Frank Herbert’ın bu film hakkında düşündükleri. Genel kanının aksine, Herbert filmi izlediğinde David Lynch’in ortaya koyduğu işten gayet memnun kalmıştı.
Frank Herbert’ın Dune Uyarlamasına Bakışı
1984 yılında film vizyona girdiğinde Entertainment Tonight’a konuşan Frank Herbert, Lynch’in uyarlamasını oldukça takdir ettiğini belirtmişti. Herbert, “Hikaye orada duruyor. Hikayeyi kurtarmışlar. Yazarın endişe edeceği şey budur,” diyerek filmin özüne sadık kaldığını vurgulamıştı. Ona göre sinema farklı bir dildi ve görsel metaforlar doğru seçildiğinde hikaye ekrandan izleyiciye geçebiliyordu. Bu, genellikle “uyarlama felaketi” olarak anılan bir yapım için yazarından gelen devasa bir övgüydü.
Peki, Herbert’ın filmde eksik bulduğu hiçbir şey yok muydu? Vardı. Yazarın keşke filmde olsaydı dediği tek bir sekans bulunuyordu: O meşhur ziyafet sahnesi. Kitabı okuyanlar, Arrakeen sarayındaki o gergin akşam yemeğinin politik entrikalar açısından ne kadar hayati olduğunu bilirler. Ancak Herbert, bu sahnenin zaman kısıtlamaları nedeniyle kesilmesini anlayışla karşılamış ve bunun sinemanın doğasında olduğunu kabul etmişti.
Dune 1984 Neden Eleştirildi ve Sevildi?
Türkiye’deki bilim kurgu severlerin de sıkça tartıştığı bir konudur bu: Lynch’in filmi gerçekten o kadar kötü müydü? Rafael Motamayor’un da orijinal yazısında değindiği gibi, Frank Herbert aslında haklıydı; David Lynch iyi bir Dune filmi yapmıştı.

Elbette filmin kusurları yok değil. Lynch’in versiyonu, Herbert’ın “kurtarıcı/mesih figürlerinin tehlikeleri” hakkındaki uyarısını büyük ölçüde göz ardı ediyor. Kyle MacLachlan’ın canlandırdığı Paul Atreides, kitaptaki o ahlaki gri alanda duran karakterden ziyade, günü kurtaran klasik bir kahramana dönüştürülmüştü. Bu durum, hikayenin politik derinliğini biraz zedelese de filmin görsel gücünü inkar edemeyiz.
Frank Herbert da tam olarak bu görselliğe hayran kalmıştı. Lynch, kitabın o tekinsiz, tuhaf ve “uzaylı” atmosferini yakalamakta ustaydı. Özellikle Lonca Navigatörleri gibi garip mutant tasarımları, kitabın ruhunu yansıtmakla kalmayıp üzerine görsel bir zenginlik katmıştı. Herbert, Lynch ve prodüksiyon tasarımcısı Anthony Masters’ın bu görsel özgürlüğü kullanmalarını, “Filmin olayı budur, neden görsel anlamda geliştirmesinler ki?” diyerek savunmuştu.
Sıkça Sorulan Sorular: Kitap ve Film Arasındaki Farklar
Bu noktada, özellikle yeni nesil Dune izleyicilerinin aklına takılan bazı soruları yanıtlamakta fayda var. Denis Villeneuve’ün modern uyarlamasıyla Lynch’in versiyonu arasındaki farklar sıkça gündeme geliyor.
Dune kitabındaki ziyafet sahnesi neden önemli?
Herbert’ın filmde görmeyi en çok istediği bu sahne, aslında tüm romanın politik alt metnini tek bir mekanda özetler. Karakterler birbirlerine nazikçe gülümserken, arka planda kimin kime ihanet edeceği, kimin hangi tarafta olduğu o sofra başındaki ince imalarla belli olur. Lynch’in filminde bu sahnenin eksikliği, politik derinliğin bir kısmının kaybolmasına neden olmuştur.
David Lynch Dune filmini seviyor mu?
İronik bir şekilde, hayır. David Lynch, yapım sürecinde stüdyo baskısı nedeniyle son kurgu yetkisini (final cut) alamadığı için filmden yıllarca uzak durdu ve projeden mutsuzluğunu her fırsatta dile getirdi. Ancak yazar Frank Herbert’ın filme sahip çıkması, yapımın zamanla kült bir statüye erişmesinde önemli rol oynadı.
Sonuç olarak, David Lynch’in Dune‘u; ezoterik yapısı, yoğun atmosferi ve tuhaflıklarıyla eşsiz bir deneyim. Herbert’ın da dediği gibi, kitapla aynı hissi veren ama kendi dilini konuşan, yanlış anlaşılmış bir başyapıt olarak sinema tarihindeki yerini koruyor.


Yorum (0)