DC’nin Zirvesi: Baştan Sona Mükemmel 10 Efsane Hikaye!

DC’nin Zirvesi: Baştan Sona Mükemmel 10 Efsane Hikaye!

Fanzade tarafından ·
Aralık 10, 2025

DC Comics denince aklımıza hemen beyaz perde uyarlamaları gelse de, işin asıl mutfağı her zaman o mürekkep kokulu renkli sayfalar oldu. Batman’den Superman’e, Joker’den Lex Luthor’a kadar pop kültürün en baba karakterlerini bize hediye eden bu evren, 80 yılı aşkın süredir bitmek bilmeyen bir hikaye anlatıcılığına sahip. Altın Çağ’dan günümüze, Çelik Adam’ın köken hikayelerinden 2025’te bizi bekleyen devasa olaylara kadar DC tarihi, nefes kesen destanlarla dolu.

Dile kolay, sekiz koca on yıl. Bu kadar geniş bir arşivde, her çizgi roman severin mutlaka dişini geçirmesi gereken tamamlanmış, başı sonu belli efsanevi seriler var. DC, en kıyıda köşede kalmış kahramanlarını bile unutulmaz hikayelerin başrolüne taşıma konusunda usta. İster 80’lerin o nostaljik klasikleri olsun, ister yakın dönemin parlayan yıldızları; bazı hikayeler var ki, bunları okumadan “Ben DC fanıyım” demek biraz eksik kalır. Gelin, arşivleri karıştıralım ve bu evrenin mutlaka okunması gereken, tamamlanmış başyapıtlarına birlikte göz atalım.

Geoff Johns ve Ivan Reis: Blackest Night ile Kozmik Korku

2009 yılında DC, Geoff Johns’un efsanevi Green Lantern serisindeki başarısını, evrenin en karanlık köşelerine taşıyarak taçlandırdı. Blackest Night (En Karanlık Gece), Siyah Fenerlerin uğursuz lideri Nekron’un gelişiyle başladı. Kadim bir kehaneti gerçekleştirmek isteyen bu kötü adam, DC Evreni’nin sayısız kahramanını ve kötüsünü yozlaştırarak onları yaşayan ölülerden oluşan bir orduya dönüştürdü. Evet, süper kahramanlar ve zombiler; kulağa geldiği kadar epik bir birleşim.

Günü kurtarmak, Hal Jordan önderliğindeki bir avuç kahramana düştü. Blackest Night, 2000’li yılların Green Lantern serisinin zirve noktasıydı. Zaten “Sinestro Corps War” ve Rebirth gibi başyapıtlarla dolu olan bu dönem, kozmik korku temasını süper kahraman türüne mükemmel bir şekilde entegre etti. Johns’un bu etkinliğinde dünyaya salınan o saf dehşetin yanına yaklaşabilen çok az iş vardır. Eğer korku türünü seviyorsanız ve uzayın derinliklerinde geçen bir hayatta kalma mücadelesi arıyorsanız, bu destan tam size göre.

Geoff Johns ve Gary Frank: Brainiac Hiç Bu Kadar Ürkütücü Olmamıştı

Geoff Johns, 2008 yılında usta çizer Gary Frank ile güçlerini birleştirerek Superman hayranlarına belki de en iyi Brainiac hikayesini sundu. Hikaye, Çelik Adam’ın aslında Brainiac ile hiç doğrudan yüzleşmediği, bugüne kadar sadece onun dronlarıyla savaştığı gerçeğiyle başlıyor. Bu “gerçek” kötü adamı bulup indirmek için yola çıkan Superman, yok edilen dünyaları ve tutsak edilen şehirleri keşfettikçe işin rengi değişiyor.

“Brainiac” hikayesi, Superman’in en iyi kötülerinden biri olan ancak zamanla biraz geri planda kalan bu karakteri aldı ve onu DC Evreni’nin en zorlu güçlerinden biri haline getirdi. Hikaye, bu gezegen katilinin Kal-El için ne kadar layık bir rakip olduğunu kanıtlamakla kalmıyor, aynı zamanda Kent ailesi üzerinden yaşanan yıkıcı bir anla Superman’in insanlığını da yüzümüze çarpıyor. Sert bilim kurgunun DC’deki en iyi örneklerinden biri olan bu ark, Johns’un Kriptonlu üzerindeki çalışmalarının zirvesi olarak kabul ediliyor.

Archie Goodwin ve Walt Simonson: Manhunter Hâlâ Hak Ettiği Değeri Görmüyor

Zamanı biraz geriye saralım. 1973 yılında DC efsanesi Archie Goodwin, o zamanlar genç bir yetenek olan Walt Simonson ile bir araya gelerek Paul Kirk’ü, yani Manhunter’ı tozlu raflardan indirdi. Hikaye, “Konsey” adını veren ve insanlık için en iyisini yapma sorumluluğunu üstlendiğini iddia eden gizli bir tarikat tarafından hayata döndürülen kahramanımızı konu alıyor.

Ajanların güç zehirlenmesi yaşayıp yozlaştığını ve sapkın bir tarikata dönüştüğünü fark eden Manhunter, onları avlamak için dünya çapında bir göreve çıkıyor. Goodwin ve Simonson’ın Manhunter hikayesi, büyük ölçüde sadece yedek hikayeler (back-up stories) olarak yayınlandığı için, tüm zamanların en hafife alınan DC destanlarından biri olarak kaldı. Eleştirmenler zamanında bayılmış olsa da, aradan geçen elli yıl bu eseri biraz unutturdu. Ancak DC’nin dedektiflik yönünü sevenler için bu hikaye, karakter yenileme ve diriltme konusunda tam bir ders niteliğinde.

Robert Venditti ve Bryan Hitch: Hawkman Sonunda Düzgün Bir Mitolojiye Kavuştu

Yıllarca hayranların kafasını karıştıran, “Hangi Hawkman hangisi?” diye sorduran o karmaşık geçmişi toparlamak 2018’de Robert Venditti’ye düştü. Süperstar çizer Bryan Hitch ile birlikte, macera, bilim kurgu ve fanteziyi harmanlayan büyüleyici bir destan başlattılar. Carter Hall’un zaman ve mekan boyunca yaşadığı sayısız reenkarnasyonun ardındaki gerçeği öğrenme çabasını ve dünyaları yok etmeye ant içmiş kozmik bir ölüm tarikatıyla mücadelesini okuduk.

Venditti’nin Hawkman serisi, başı, ortası ve sonu olan, kahramanın mitolojisini tatmin edici bir şekilde bağlayan derli toplu bir destan. Altın Çağ hayranları için sayısız gönderme barındıran bu hikaye, kahramanımızı ve dostlarını kozmosun derinliklerinde büyük bir maceraya çıkarıyor. İyi bir uzay macerası arayanlar için bu serinin başardığı işin üzerine çıkmak zor.

Jeph Loeb ve Ed McGuinness: Superman/Batman – Public Enemies Bir Klasik

2003 yılında Jeph Loeb ve Ed McGuinness, Batman ve Superman’i devam eden bir takım serisi için yeniden bir araya getirdi ve açılışı serinin en iyi hikaye arkı olan “Public Enemies” (Halk Düşmanları) ile yaptı. Ekonomik kriz sonrası Lex Luthor’un ABD Başkanı seçilmesi ve ülkedeki süper kahramanları ve kötüleri kendi kontrolü altına almasıyla başlayan hikaye, tam bir kaos ortamı sunuyor.

Hükümetin maşası olmayı reddedenler kaçak durumuna düşüyor; buna “Dünyanın En İyileri” de dahil. Kara Şövalye ve Yarının Adamı, Luthor’un tehlikeli bir komplonun merkezinde olduğunu fark ettiklerinde, bir yandan Dünya’ya yaklaşan dev bir meteora çare ararken diğer yandan kendi adlarını temize çıkarmaya çalışıyorlar. Siyasi yozlaşma, megalomani ve DC evreninin doğruluk ve adalet inancını sorgulayan bu hikaye, ikilinin ortaklığını en iyi özetleyen işlerden biri.

Mark Waid ve Howard Porter: Tower of Babel ile JLA’de Kartlar Yeniden Dağıtıldı

Grant Morrison’ın efsanevi JLA döneminden sonra bayrağı devralan Mark Waid, serinin belki de en tanımlayıcı hikayesi olan “Tower of Babel” (Babil Kulesi) ile karşımıza çıktı. Ra’s al Ghul, Batman’in Justice League üyelerini “gerekirse” durdurmak için hazırladığı son derece detaylı acil durum planlarını çalar. Green Lantern’den Flash’a kadar herkesin zayıf noktasını bilen bu planlar, kötülerin eline geçince işler çığırından çıkar.

Kötü adamlar planı devreye soktuğunda, kahramanlar hem fiziksel hem de mecazi olarak diz çöker. “Tower of Babel”, Batman’i resmen “nihai stratejist” konumuna yükselten, onun paranoyasını uç noktalara taşıyan ve Justice League ile arasını açan hikayedir. Yayınlanmasının üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen, JLA içindeki güven dinamikleri hâlâ bu hikayeye referans veriyor. Süper kahramanların “gerçek dünyada” ölümlülerin yanında nasıl konumlandığına dair harika bir inceleme.

Phillip Kennedy Johnson: Warworld Destanı ile Barbar Conan Esintileri

Action Comics’in başına geçer geçmez Phillip Kennedy Johnson, “The Warworld Saga”ya giden yolu döşemeye başladı. Yeni bir Mongul’un Warworld’ü (Savaş Dünyası) daha önce görülmemiş bir vahşet seviyesine taşıdığını fark eden Çelik Adam, gezegeni özgürleştirmek için Authority ekibiyle güçlerini birleştirir. Ancak oraya vardıklarında, Superman güçlerini kaybeder ve kanlı gladyatör oyunlarında hayatta kalmak zorunda kalır.

Düşmüş kahramanlar hayatta kalmak için savaşırken, çağlar boyu konuşulacak bir ayaklanma planlamaya başlarlar. “The Warworld Saga”, adeta bir Barbar Conan çizgi romanı ile klasik Superman maceralarının birleşimi gibi hissettiriyor. Görsel bir şölen olmasının yanı sıra, dünya inşası ve karakter gelişimi açısından da muazzam bir iş. DC hayranlarına taze ve karanlık bir fantezi sunuyor.

Dennis O’Neil ve Denys Cowan: The Question Yeniden Doğuyor

1986’da DC Comics, Charlton kahramanlarını bünyesine kattığında, efsane yazar Dennis O’Neil, Vic Sage’in, yani The Question’ın hikayesini ele aldı. Çizer Denys Cowan ile birlikte, Hub City’nin kalbindeki yozlaşmayla savaşan karakterimiz için uzun soluklu bir destan başlattılar.

Richard Dragon ve Lady Shiva gibi konukların da dahil olduğu seri, şirketin en iyi dedektiflerinden birini birbiri ardına gelen kasvetli gizemlerin içine itti. O’Neil’ın The Question yorumu, kahramanı şehrin en kötü suçlularıyla her sayıda karşı karşıya getiren büyük bir suç destanıdır. DC’nin “hardboiled” dedektiflik ve Noir türüne en çok yaklaştığı bu seri, O’Neil’ın kariyerindeki en iyi işlerden biri olarak kabul edilir. Tek tek hikayelerden ziyade, bu seriyi bir bütün olarak deneyimlemek gerekir.

Frank Miller ve David Mazzucchelli: Batman Year One ile Bruce Wayne’i Yeniden Tanımlamak

1980’ler Batman için değişim rüzgarlarının estiği yıllardı. Frank Miller, The Dark Knight Returns ile karakterin geleceğine bakarken, “Batman: Year One” ile geçmişe döndü ve Bruce Wayne’i neyin harekete geçirdiğini yeniden yazdı. Çocukluk travmasının onu nasıl bir kahramana dönüştürdüğünü en çiğ haliyle okuduk.

Henüz o bildiğimiz kostümlü deliler Gotham’a inmemişti. Hikaye, Bruce’un organize suçla mücadelesini ve şehre yeni tayin olan Jim Gordon’ın yozlaşmış polis teşkilatındaki (GCPD) savaşını paralel olarak anlatıyor. Harika bir Noir gerilimi ve karakter analizi olan “Batman: Year One”, kahramanın şehri temizlemeye ne kadar adandığını ve Gordon ile arasındaki o ince çizgiyi mükemmel yansıtıyor. Miller’ın bu “başlangıç” hikayesi, Daredevil ve Sin City ile birlikte kariyerinin en iyi yazarlık örneklerinden biri.

Alan Moore ve Stephen Bissette: Saga of the Swamp Thing Bir Başyapıt

1984’te Alan Moore, Len Wein ve Bernie Wrightson’ın yarattığı bataklık canavarı Swamp Thing’in dizginlerini eline aldı. Karakterin popülaritesini yitirdiği bir dönemde Moore, Alec Holland hakkında bildiğimiz her şeyi tamamen altüst ederek karakteri kökten değiştirdi.

“Saga of the Swamp Thing” ile Gotik korku ve karanlık fanteziyi harmanlayan bir hikaye kurguladı ve kahramanı “Yeşil’in Avatarı” olarak yeniden tasarladı. Moore’un bu serideki koşusu sayısız klasik hikayeyi barındırıyor ama “The Anatomy Lesson” (Anatomi Dersi), tonu belirlemesi açısından bambaşka bir seviyede. John Constantine’in ilk kez sahneye çıkışı gibi büyük anlara ev sahipliği yapan bu destan, DC’de korku çizgi romanlarının altın standardı olmaya devam ediyor.

DC Evrenine Giriş Rehberi: Sıkça Sorulan Sorular

DC evrenine yeni dalmak isteyen okurlarımız için Google’da en çok aratılan soruları ve kısa cevaplarını derledik. Bu devasa okyanusta kaybolmamanız için küçük bir pusula:

DC çizgi romanlarına nereden başlanır?

Genellikle karakter odaklı gitmek en iyisidir. Batman için Batman: Year One, Superman için Superman: Secret Origin veya tüm evreni tanımak için Justice League: Origin (New 52 dönemi) harika başlangıç noktalarıdır.

En iyi Batman çizgi romanları hangileridir?

Listemizde yer alan Year One dışında; The Long Halloween, The Killing Joke, Hush ve The Court of Owls (Baykuşlar Divanı) mutlaka okunması gereken klasiklerdir.

New 52 ve Rebirth nedir?

Bunlar DC’nin evrenini sıfırladığı veya yeniden düzenlediği yayın dönemleridir. New 52 (2011), evreni modernize edip sıfırlamıştı. Rebirth (2016) ise eski süreklilik ile yeniyi birleştirip karakterlerin özüne dönüş yaptığı, okurlar tarafından çok sevilen bir dönemdir.

Fanzade

Fanzade

Fanzade.com

Yorum (0)