Anime dünyasına adım atmak istiyor ama yüzlerce seçenek arasında kaybolmuş mu hissediyorsunuz? Ya da “Çizgi film çocuklar içindir” önyargısını kırmak için sağlam kanıtlar mı arıyorsunuz? Sevdiğiniz Batı sineması klasikleri, size Japon animasyon dünyasının kapılarını açacak en iyi anahtar olabilir. Hollywood’un dev bütçeli yapımlarının birçoğu, aslında ilhamını bu efsanevi animelerden alıyor.
İşte favori filmlerinizden yola çıkarak hazırladığımız, izleme listenize mutlaka eklemeniz gereken anime önerileri.
Disney Sevenlere: Studio Ghibli

Basit bir benzetme yapmak gerekirse; Studio Ghibli, Disney’in Japonya şubesidir diyebiliriz. Her iki stüdyo da ilk bakışta çocuklara hitap ediyor gibi görünen, ancak yetişkinler için çok daha derin felsefi mesajlar barındıran başyapıtlara imza atıyor. Ancak önemli bir fark var: Studio Ghibli, Disney’in genelde cesaret edemediği kadar karanlık, gerçekçi ve bazen de depresif temalara girmekten çekinmez.
Hayao Miyazaki ve ekibinin elinden çıkan işler, doğa ile insan arasındaki savaşı (Prenses Mononoke) veya savaşın çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini (Ateşböceklerinin Mezarı) işlerken izleyiciyi derinden sarsar. Özellikle savaşın sivil halk üzerindeki etkisini en çarpıcı şekilde anlatan Ateş Böceklerinin Mezarı (Grave of the Fireflies), animasyon tarihinin en hüzünlü yapımlarından biri olarak kabul edilir.
Ayrıca efsanevi yönetmen Miyazaki’nin yeni filmini bitirmesi için heyecanla bekleyen milyonlarca hayranı olduğunu da hatırlatalım. Ghibli filmleri, görsel bir şölenin ötesinde birer sanat eseridir.
Matrix Hayranlarına: Ghost in the Shell

Bu ikili arasındaki ilişki sadece bir “benzerlikten” ibaret değil. Ghost in the Shell (GitS), bizzat Matrix’in yaratıcıları Wachowski kardeşlerin en büyük ilham kaynağıdır. Filmi yapımcılara sunarken animasyonu izletip “İşte biz bunun gerçek oyuncularla çekilmiş halini yapmak istiyoruz” dedikleri Hollywood efsaneleri arasında yer alır.
Siberpunk atmosferi, varoluşsal sancılar çeken yapay zekalar, fişler, kablolar ve felsefi aksiyon arıyorsanız; Ghost in the Shell, Matrix’in atası olarak listenizin başında olmalı.
Black Swan Sevenlere: Perfect Blue

Yönetmen Darren Aronofsky, her ne kadar Perfect Blue‘yu kopyalamadığını iddia etse de, sinema dünyası aksini düşünüyor. Hatta Aronofsky’nin, sırf belirli sahneleri yeniden çekebilmek için animenin haklarını satın aldığına dair söylentiler bile mevcut.
Her iki yapım da kariyer baskısı altında zihinsel olarak çöken, gerçeklik algısını yitiren ve halüsinasyonlarla boğuşan genç bir kadını konu alıyor. Özellikle banyo sahneleri ve görsel metaforlar arasındaki benzerlik şok edici. Eğer psikolojik gerilim seviyorsanız, Satoshi Kon’un başyapıtı Perfect Blue sizi diken üstünde tutacak.
Inception (Başlangıç) Sevenlere: Paprika

Christopher Nolan’ın Inception filmi ile Satoshi Kon’un Paprika‘sı, rüyaların içine girilen teknolojik bir cihaz kullanımı konusunda birleşiyor. Ancak işleyişleri oldukça farklı. Inception, rüya dünyasını belirli kuralları olan, mimari ve mantıksal bir labirent gibi işlerken; Paprika, rüyaların o kaotik, renkli ve mantıksız doğasını sürreal bir görsel şölenle sunuyor.
Yine de Inception’daki bazı ikonik sahnelerin (ayna yansımaları, koridorlar) Paprika’dan esinlenildiği çok açık. Rüyaların sınırsızlığında kaybolmak istiyorsanız, Paprika eşsiz bir deneyim.
Kanye West & Daft Punk Sevenlere: Akira

Müzik dünyasının devleri bile Akira‘nın etkisinden kaçamadı. Kanye West, sıkı bir Akira hayranı olduğunu her fırsatta dile getiriyor ve meşhur “Stronger” klibi, filmden sahnelerin neredeyse birebir canlandırması. Daft Punk’ın görsel estetiğinin de Japon animasyonlarından (özellikle Leiji Matsumoto işlerinden) beslendiği bilinen bir gerçek.
Savaş sonrası distopik Neo-Tokyo’da geçen, motorsiklet çeteleri, hükümet deneyleri ve kontrol edilemez bir psişik gücü konu alan Akira, sadece bir anime değil, siberpunk türünün en önemli kilometre taşlarından biridir.
Edge Of Tomorrow Sevenlere: The Girl Who Leapt Through Time

Tom Cruise’un başrolünde olduğu Edge of Tomorrow, pazarlama hataları yüzünden hak ettiği gişeyi yapamasa da, “öl, tekrarla, öğren” döngüsüyle bilim kurgu severlerin kalbini kazanmıştı. Bir olayı mükemmelleştirene kadar zamanı geri sarma fikri size çekici geliyorsa, anime dünyasında bunun çok daha duygusal bir karşılığı var.
The Girl Who Leapt Through Time (Zamanda Sıçrayan Kız), aksiyon odaklı bir uzaylı savaşı sunmuyor belki ama gündelik hayatını düzeltmek için zamanda atlayan bir lise öğrencisinin, bu gücün getirdiği sorumluluklarla yüzleşmesini anlatıyor. Hem eğlenceli hem de hüzünlü bir macera arayanlar için mükemmel bir tercih.
Upside Down Sevenlere: Patema Inverted

Upside Down, ters yer çekimine sahip iki dünyanın birbirine aşık insanlarını konu alan harika bir fikre sahipti, ancak senaryo işleyişi potansiyelini tam olarak yansıtamadı. Eğer bu konseptin hakkını veren bir yapım arıyorsanız, rotanızı Patema Inverted‘a çevirmelisiniz.
Post-apokaliptik bir dünyada geçen film, yer çekimi tersine dönmüş bir kız ile normal dünyada yaşayan bir çocuğun karşılaşmasını konu alıyor. Bilim kurgu ve macera dozunun çok daha iyi ayarlandığı bu anime, başınızı döndürecek.
Fast & Furious Sevenlere: Redline

Hız, adrenalin, modifiye araçlar ve fizik kurallarını hiçe sayan yarışlar… Fast & Furious serisinin vadettiği her şeyin, el çizimi animasyonla zirveye ulaştığı nokta: Redline. Yapımı tam 7 yıl süren bu film, her karesiyle bir görsel şölen sunuyor.
Hikaye derinliği aramayın; sadece koltuğunuza yaslanın ve galaksiler arası yasadışı bir yarışın getirdiği görsel patlamanın tadını çıkarın. Hızlı ve Öfkeli serisinin aksiyonunu seviyorsanız, Redline sizi kesinlikle tatmin edecek.
The Pianist Sevenlere: Barefoot Gen

Roman Polanski’nin The Pianist filmi, 2. Dünya Savaşı’nın dehşetini ve Varşova’daki hayatta kalma mücadelesini Adrien Brody’nin muazzam oyunculuğuyla gözler önüne sermişti. Savaşın sivil halk üzerindeki yıkıcı etkisini Japonya cephesinden görmek isteyenler için ise Barefoot Gen (Yalınayak Gen) çok güçlü bir alternatif.
Hiroşima felaketinden sağ kurtulan birinin kendi anılarına dayanan manga serisinden uyarlanan bu anime, atom bombasının atıldığı anı ve sonrasını en sansürsüz, en rahatsız edici ve en gerçekçi haliyle anlatır. Savaş dramlarını sevenler için zorlayıcı ama izlenmesi gereken bir tarih dersi niteliğindedir.


Yorum (0)