İçerisindeki fantastik dünyayı, bilinen sıradan hayatımıza gayet normal bir ögeymiş gibi yediren sanat eserlerine bayılıyorum. Büyülerin, canavarların, şinigamilerin olduğu bir yerde, hiçbir şeyden haberi olmayan, sabah dokuz akşam altı çalışan sıradan bireylerin de olması çok hoşuma gidiyor. İşte Bakemono no Ko anime filmi, bunu en başarılı şekilde bize veren yapıtlardan biri. Bakemono no Ko insanların ve canavarların birbirlerinden farklı dünyalarda yaşadığı alternatif bir evrende geçiyor. Hikaye bir insan çocuğunun canavarlar dünyasını keşfetmesiyle başlıyor. Aslında canavar demeyelim de konuşan, !Kung fu! bilen Üstat Yoda gibi tiplerin bulunduğu bir hayvan diyarı. Bu hayvan diyarının içinde, Suribachi diye bir şehir var. Nedense bu şehir bana Muğla’nın köyleriyle, Malatya’nın pazarlarının birleşimi bir yer gibi geldi.
Canavarların insanların varlığını bilişi hatta bazen aramızda gezişi ama insanların her zamanki gibi dünyalarından bir haber oluşu öncesinde bir klişe havası oluşturuyor. Sonrasında bunun çok iyi bir nedeni oluşu, Bakemono no Ko’nun konusunun buradan ilerleyişi izleyiciyi çok iyi yakalıyor.
Bakemono no Ko animesinin ana karakteri olan Ren dokuz yaşında yalnız bir çocuktur. Biraz şanssızlık, biraz da kaderin yol kılavuzluğu ile hayvan diyarını keşfeder. Eğer öfkeli, yalnız ve insanlardan nefret eden bir çocuk olursanız, belki Şirinler’i bile pardon hayvan diyarı’nı bile görebilirsiniz. Ren hayvan diyarında yaşamaya başlıyor, orada tanıştığı canavarlar yeni ailesi oluyor ve içindeki karanlık yerini sevgi gibi güçlü bağlara bırakıyor. Detayına elbette girmeyeceğim ama Ren’in büyüyüşünü izlemek içinizi ısıtan, tebessüm ettiren anlarla dolu.
Bir diğer önemli karakterimiz olan Kumatetsu hayvan diyarında yaşayan canavarlardan biri ve hayvan diyarı tahtının adayı. Kumatetsu’yu önemli kılan noktaysa, hayvan diyarında Ren’e bir nevi manevi babalık ediyor oluşu. Hatta Ren’e yeni bir isim bile koyuyor. Çok güçlü olmasının yanında isminde geçen Kuma (ayı) gibi karakterinin de ayı oluşu, canavar halkı arasında Kumatetsu’nun pek sevilmemesine yol açıyor; fakat zaman ilerledikçe biz izleyiciler Kumatetsu hayranı olmaya doğru ilerliyoruz.
Bakemono no Ko filmini izledikten sonra anime severlerin üzerinde bir etkisi daha olacak; 24 bölümlük bir anime serisi izlemiş kadar dolu, doygun bir şekilde kaldırıyor sizi ekran başından. Bakemono no Ko bir film olabilir ama hissiyatı kesinlikle bir anime serisi gibi. Bu doluluk hissini güzel vermesi de yönetmenin ayrı bir başarısı.
Bir çocuğun fantastik bir evreni keşfetmesinde muhtemel çıkaracağı “vay canına” dublaj sesiyle, bizim çizim kalitesine verdiğimiz ses aynı olabilir. Bakemono no Ko bu zamana kadar gördüğüm en iyi çizimlere sahip animelerden biri, belki de en iyisi. En ufak örnek bir bisiklet tekerine bu kadar detay yapmanıza gerek yok ama adamların işini ne kadar sevdiğini, ne kadar önemsediğini sadece bir bisiklet tekerinden dahi anlıyorsun. Saygı duymamak elde değil.
Bakemono no Ko animesi, izlerken hem anime serisi gibi maraton yapmanıza gerek olmayan hem de filmin başından kalktığınızda, bir anime serisi maratonu yapmış gibi olacağınız doygun bir hissiyata sahip. Üniversite öğrencisi için, çalışan bir birey için yani zaman sıkıntısı çekenler için ayrıca önerebileceğim ideal bir anime. İyi seyirler.
Bakemono no Ko: Canavar ve İnsan Dünyaları Arasında Bir Köprü
Mamoru Hosoda’nın yönetmenliğini üstlendiği Bakemono no Ko (Çocuk ve Canavar) filmi, fantastik bir evrende geçen, derin duygusal bağları ve aidiyet arayışını merkezine alan, görsel olarak büyüleyici bir anime şaheseridir. Film, insanların ve canavarların ayrı dünyalarda yaşadığı bir evrende, yalnız bir insan çocuğu olan Ren ile güçlü ama kaba bir canavar olan Kumatetsu arasındaki beklenmedik dostluğu ve baba-oğul ilişkisini anlatır. Bu hikaye, sadece fantastik unsurlarıyla değil, aynı zamanda evrensel temaları işleyiş biçimiyle de izleyicinin kalbine dokunmayı başarıyor.
Canavar Diyarı Jūtengai ve İnsan Dünyası Arasındaki Farklılıklar
Bakemono no Ko, bizlere iki farklı dünyanın kapılarını aralıyor: Modern ve sıradan insan dünyası ile canavarların yaşadığı mistik Jūtengai. İnsan dünyası, Ren’in ailesiyle yaşadığı trajedinin ardından kendini bulduğu yalnızlık ve kayıp hissiyle doludur. Burası, kuralların ve beklentilerin olduğu, ancak Ren’in kendini ait hissedemediği bir yerdir. Öte yandan, Jūtengai, tıpkı filmin başında bahsedildiği gibi, “Kung fu bilen Üstat Yoda gibi tiplerin bulunduğu bir hayvan diyarı” olarak tasvir edilir. Bu diyar, insanların dünyasından daha kaotik, daha ilkel ama aynı zamanda daha samimi ve özgür bir yapıya sahiptir. Anime dünyasının bu denli farklı ve yaratıcı evrenler sunabilmesi, izleyiciyi her zaman şaşırtır. Suribachi şehri ise, bu canavar diyarının kalbinde yer alan, renkli ve hareketli bir pazar yeri gibidir; tıpkı yazarın da belirttiği gibi, “Muğla’nın köyleriyle, Malatya’nın pazarlarının birleşimi” hissi verir. Canavarların insanları bildiği ama insanların onlardan bihaber olduğu bu ayrım, filmin temel çatışmasını ve keşif temasını oluşturur.
Ren ve Kumatetsu: Bir Baba-Oğul Hikayesi
Ren / Kyuta: Yalnızlıktan Aidiyete
Dokuz yaşındaki Ren, annesini kaybettikten sonra babasıyla da bağları kopuk, öfkeli ve yalnız bir çocuktur. Kader onu Jūtengai’ye sürüklediğinde, hayatı tamamen değişir. Başlangıçta Kumatetsu’nun öğrencisi olsa da, zamanla onun manevi oğlu olur ve Kumatetsu ona yeni bir isim verir: Kyuta. Kyuta’nın Jūtengai’deki büyüme süreci, sadece dövüş sanatlarını öğrenmesiyle kalmaz, aynı zamanda içindeki karanlığı sevgi ve aidiyetle doldurmasını da içerir. Onun bu dönüşümü, izleyiciyi derinden etkiler ve “içinizi ısıtan, tebessüm ettiren anlarla dolu” bir seyirlik sunar. Kyuta’nın kendi kimliğini bulma ve iki dünya arasında kalma mücadelesi, filmin en güçlü yanlarından biridir. Boku No Hero Academia gibi popüler animelerde de sıkça gördüğümüz karakterin kendini aşma ve güçlenme teması, Bakemono no Ko’da daha duygusal bir çerçevede işlenir.
Kumatetsu: Güçlü Ama Yalnız Bir Canavar
Hayvan diyarının tahtına aday olan Kumatetsu, güçlü olmasına rağmen kaba ve yalnız bir canavardır. “Kuma” (ayı) isminden de anlaşılacağı üzere, karakteri tıpkı bir ayı gibi hantal ve aksi olabilir, bu da onun diğer canavarlar arasında pek sevilmemesine yol açar. Ancak Kyuta ile tanışması, Kumatetsu’nun da iç dünyasında büyük bir değişim başlatır. Kyuta’ya babalık yaparken, kendisi de sabrı, sevgiyi ve sorumluluğu öğrenir. Onların ilişkisi, sadece bir usta-öğrenci bağı değil, aynı zamanda birbirlerini tamamlayan, karşılıklı olarak birbirlerini geliştiren bir baba-oğul ilişkisidir. Kumatetsu’nun ilk başta Kyuta’ya karşı olan sert tavırları, zamanla derin bir sevgiye ve koruyuculuğa dönüşür, bu da izleyicinin ona hayranlık duymasına neden olur.
Bakemono no Ko’nun Temaları: Aile, Kimlik ve Aidiyet
Bakemono no Ko, sadece bir macera filmi olmanın ötesine geçerek, insan doğasının ve toplumsal bağların derinliklerine inen zengin temalar sunar. Filmin en belirgin teması, biyolojik bağların ötesinde kurulan ailedir. Ren’in Kumatetsu ile kurduğu ilişki, kan bağının değil, sevgi, fedakarlık ve karşılıklı destekle inşa edilen bir ailenin ne kadar güçlü olabileceğini gösterir. Ayrıca, Kyuta’nın hem insan hem de canavar dünyasına ait hissetme mücadelesi, kimlik arayışının evrensel bir temsilidir. İçindeki “karanlık” ile yüzleşmesi ve onu sevgiyle dönüştürmesi, bireyin kendi içsel çatışmalarıyla nasıl başa çıkabileceğine dair güçlü bir mesaj verir. Film, aidiyetin sadece bir yere değil, aynı zamanda belirli insanlara veya değerlere duyulan bir his olduğunu da vurgular. Değeri bilinmeyen bazı animeler gibi, Bakemono no Ko da yüzeysel bir hikayenin altında, izleyiciyi düşündüren katmanlı bir anlatım sunar.
Görsel Şölen ve Animasyon Harikası: Mamoru Hosoda’nın İmzası
Yönetmen Mamoru Hosoda, Bakemono no Ko ile görsel anlatımındaki ustalığını bir kez daha kanıtlıyor. Film, “bu zamana kadar görülen en iyi çizimlere sahip animelerden biri” olarak tanımlanmasıyla bu övgüyü sonuna kadar hak ediyor. Özellikle canavar diyarının detaylı ve canlı tasarımları, karakterlerin akıcı animasyonları ve dövüş sahnelerindeki dinamizm, izleyiciyi filmin içine çekiyor. Bir bisiklet tekerindeki detayın bile yönetmenin ve ekibinin işine duyduğu sevgiyi ve özeni göstermesi, animasyonun ne kadar titizlikle hazırlandığının bir kanıtıdır. Hosoda’nın önceki eserleri olan Kurt Çocuklar (Wolf Children) ve Yaz Savaşları (Summer Wars) gibi filmlerde de gördüğümüz bu eşsiz estetik, Bakemono no Ko‘yu sadece bir hikaye anlatımı değil, aynı zamanda bir görsel sanat eseri haline getiriyor. Filmin her karesi, incelikle işlenmiş bir tablo gibidir.
Neden Bakemono no Ko’yu İzlemelisiniz? – Fanzade’den 5 Neden
Eğer hala Bakemono no Ko‘yu izlemek için bir neden arıyorsanız, işte size Fanzade editörlerinden 5 güçlü sebep:
- Duygusal Derinlik ve Kalbe Dokunan Hikaye: Film, yalnızlık, aidiyet, sevgi ve aile gibi evrensel temaları öyle ustaca işler ki, izlerken kah gülümseyecek kah gözleriniz dolacak. Kyuta ve Kumatetsu arasındaki ilişki, sinema tarihinin en unutulmaz baba-oğul bağlarından biri olarak akıllara kazınacak.
- Benzersiz Dünya İnşası: İnsan ve canavar dünyasının birleşimi, izleyiciyi fantastik bir yolculuğa çıkarır. Jūtengai’nin kendine özgü kültürü ve karakterleri, keşfedilmeyi bekleyen zengin bir evren sunar.
- Unutulmaz Karakterler: Kumatetsu’nun kaba ama iyi kalpli doğası, Kyuta’nın içsel mücadelesi ve diğer yan karakterlerin renkli kişilikleri, filmi izledikten sonra bile aklınızdan çıkmayacak. Her bir karakter, hikayeye farklı bir boyut katıyor.
- Görsel Bir Şölen: Mamoru Hosoda’nın imzası olan muhteşem animasyon kalitesi, filmi görsel açıdan bir başyapıt haline getiriyor. Detaylara verilen önem ve akıcı çizimler, her sahneyi büyüleyici kılıyor.
- Evrensel Mesajlar: Film, sadece anime severlere değil, her yaştan ve kültürden insana hitap eden mesajlar içerir. Kendi yolunu bulma, ön yargıları aşma ve sevginin dönüştürücü gücü gibi temalar, izleyicinin kendi hayatına dair çıkarımlar yapmasını sağlar.
Mamoru Hosoda’nın Filmografisinde Bakemono no Ko’nun Yeri
Mamoru Hosoda, çağdaş Japon animasyonunun en önemli yönetmenlerinden biridir ve Bakemono no Ko, onun filmografisinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Hosoda, genellikle aile bağları, büyüme, kimlik ve fantastik unsurları gerçekçi duygusal derinlikle harmanlamasıyla tanınır. Kurt Çocuklar‘daki (Wolf Children) anne sevgisi ve farklılıkları kabulleniş, Yaz Savaşları‘ndaki sanal dünya ile gerçek hayatın kesişimi gibi temaları, Bakemono no Ko‘da da baba-oğul ilişkisi ve aidiyet arayışı üzerinden işler. Film, 2016 Japon Akademi Ödülleri’nde Yılın Animasyonu ödülünü kazanarak hem eleştirmenlerden hem de seyirciden tam not almıştır. Hosoda’nın bu eseri, onun evrensel hikaye anlatımı yeteneğini ve animasyon sanatına olan katkısını bir kez daha gözler önüne serer.
Bakemono no Ko
Süre: 1 saat 59 dakika
Tür: Aksiyon, Macera, Fantastik
Yönetmen: Mamoru Hosoda
Gösterim Tarihi: 11 Temmuz 2015 (Japonya)
Editör Puanı: 8.6/10
Sonuç: Bakemono no Ko’nun Zamansız Etkisi
Bakemono no Ko, izlerken hem anime serisi gibi maraton yapmanıza gerek olmayan hem de filmin başından kalktığınızda, bir anime serisi maratonu yapmış gibi olacağınız doygun bir hissiyata sahip. Üniversite öğrencisi için, çalışan bir birey için yani zaman sıkıntısı çekenler için ayrıca önerebileceğim ideal bir anime. Bu film, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda izleyicisine derin duygusal bağlar, kimlik arayışı ve aidiyetin önemi üzerine düşündürüyor. Mamoru Hosoda’nın ustalığıyla ortaya çıkan bu eser, anime dünyasında hak ettiği yeri almış, zamansız bir başyapıttır. Eğer henüz izlemediyseniz, Bakemono no Ko‘nun büyülü dünyasına adım atarak bu eşsiz dostluk ve büyüme hikayesine tanık olmanızı şiddetle tavsiye ederiz.


Yorum (0)