Filme geçmeden önce, filmin esinlendiği “The Legend of Sleepy Hollow – Sleepy Hollow Efsanesi” adlı hikayeye değinelim.
Amerika’nın henüz yeni bir millet olduğu ve kendi kültürüne, folklorüne hatta efsane ve mitolojisine ihtiyaç duyduğu 1800’lü yılların başında Washington Irving‘in hikayeleri baş tacı olmayı başardı. Bu hikayelerden biri olan “Sleepy Hollow“, New York eyaletindeki Tarrytown kasabasından esinlenmiş. Kasaba nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Flemenkler‘in kültüründe de, pek çok kültürde olduğu gibi Şeytani Süvari kavramı yaygınmış. Kırbaç olarak gerçek bir iskelet kullanan veya tazılarını önden gönderip önüne çıkan her şeyi yakalayabilen süvarilerden ilham alan Irving, başsız bir süvarinin musallat olduğu bir kasabaya tayini çıkan genç bir öğretmenin, yani Ichabod Crane‘in öyküsünü kaleme almış. Bu öyküde, Crane‘in mesleği kadar akıbeti de farklı; başsız süvari ile karşılaştığı gece kayıplara karışıp Katrina‘yı rakibi Brom‘a kaptırıyor.
Basit bir Halloween (Cadılar Bayramı) hikayesini bir klasiğe çevirebilen Tim Burton, gotik ögelerle sarılı en tüyler ürpertici konuları bile ölçülü bir komediyle harmanlama ve önümüze efsanevi işler çıkarabilme yeteneğine sahip. Bu esnada da genellikle Johnny Depp‘in başarılı oyunculuğundan faydalanmaktan çekinmiyor. Henüz listeyi güncellemeye devam etsem de bu filmin listedeki tek Tim Burton+Johnny Depp çalışması olmadığını söyleyebilirim.
Filmde, Ichabod Crane, döneminin ötesinde, yenilikçi bir polis detektifi; kendi yaptığı icatlarından faydalanarak suçları çözüyor, akıl ve mantık kavramlarından kesinlikle şaşmıyor ve doğaüstü olan hiç bir şeye inanmıyor.
Johnny Depp bu karakteri canlandırırken ciddiyet ve komedi arasındaki ince çizgide olağanüstü bir cambazlık sergiliyor.
Fakat gizemli cinayetler işlenen Sleepy Hollow kasabası, tüm inançlarını alt üst etmeyi ve ona unutmaya çalıştığı geçmişini hatırlatmayı başarıyor.
Kasaba, tek kelimeyle tüyler ürpertici. Köyün mezarlığı bile köyün girişinde. Herkesin gözlerinde gizemli bakışlar, her köşede yeni bir sır. Fakat doğanın hayal gücümüze çağrıştırdıkları kesinlikle emsal kabul etmiyor. Bu yüzden de filmin korkunç yapısının asıl yıldızı orman ve ormanda geçmeyen her sahnede bile arka plana bir şekilde sızmayı başaran yapraksız, kara ağaç iskeletleri. Kasabanın gotik mimarisi ile mükemmel uyum sağlıyorlar. Hatta başsız süvarinin mezarı olan ve içinden kesik başlar fırlayan Ölüler Ağacı da hikaye için önemli bir dönüm noktası oluşturuyor.
Biraz da bu ağaç sayesinde en başından haklı olduğunu, hayaletin arkasında etten ve kemikten bir insan bulunduğunu anlıyor.
Başsız süvarinin iplerini elinde tutanın kim olduğunu bulmak umuduğundan zor bir süreç oluyor. Her zamankinden farklı, sarışın ve soluk tenli imajıyla nefes kesici görünen Christina Ricci‘nin canlandırdığı Katrina tarafından büyülenen ve büyüye tekrar inanmaya başlayan Crane‘nin kalbiyle barışması epeyce zor oluyor.
Fakat bir öncekinin aksine “mutlu son” vaadini en başından beri bizden esirgemeyen filmin sonunu, “Bu kadar da fazla spoiler verilmez ki” demesinler diye net olarak anlatmasam da siz ne bekleyeceğinizi biliyorsunuz.
Sleepy Hollow, ölümü şiddet dolu sahnelerle bezemeye çalışmayan, kanın kendisinin bile birkaç kez göründüğü, gücünü daha çok gotik ögelerden ve karanlık atmosferden alan bir film. Bir türlü gün ışığının özgürce parlamasına izin verilmeyen sahnelerde sis efektinden de bolca faydalanılıyor ve başrollerden biri sayılabilecek ormanımız, daha da gizemli bir hale bürünüyor. Evlerin içinde geçen sahnelerde ise loş ışık, eski mobilyalar ve arka fon müzikleri yardıma koşuyor. Asla karanlık atmosferinden vermese de kesinlikle iç karartıcı veya depresif değil. Hatta listede izlemesi en keyifli filmlerden biri.
Filmde Cristopher Walken’ın canlandırdığı başsız süvari karakterinin tek kelime repliği olmasa da oyunculuğunu başı bulunduğu sahnelerde gözleriyle konuşturuyor. Asıl öyküde bir top atışı sayesinde başını kaybeden başsız süvarinin geçmişi de film için değiştiriliyor ve yolu ormanın cadı kızkardeşleriyle kesiştiriliyor.
DİZİSİ 4 SEZON SÜRDÜ
2013 yılında olayları günümüze taşıyan Sleepy Hollow dizisi, 200 yıl önce süvari tarafından öldürülen Ichabod Crane‘in dirilmesi ile başlıyor. Tom Mison tarafından canlandırılan Crane, kasabayı kurtarmak için genç ve güzel şerifle işbirliği yapıyor. Bu esnada kendisi öldükten sonra eşi Katrına‘nın başına gelenler hakkında daha çok şey öğrenince tehlikenin sandığından büyük olduğunu fark ediyor.
Gotik Klasikler Serisi‘nin ikinci filmi olan Sleepy Hollow hakkında siz neler düşünüyorsunuz? Dizisini başarılı bulmuş muydunuz yoksa siz de benim gibi filmden vazgeçemeyenlerden misiniz?
Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serinin bir sonraki durağı için önümüzdeki pazar da FANZADE‘ye uğramayı unutmayın.
Not: Serinin ilk durağı olan “The Crow” filminin incelemesi için buraya tıklayabilirsiniz.
Yorum yap