Son of Kong, sinema tarihi açısından teknik olarak 1933 klasiğinin devamı niteliğinde olsa da, içerik ve uygulama açısından tam bir hayal kırıklığıdır. Orijinal King Kong’un yarattığı büyüleyici atmosferin aksine, bu yapım izleyiciyi şaşırtmak veya etkilemekten ziyade, sadece süreyi doldurmak için çekilmiş izlenimi veriyor. Fikir olarak harika bir temele sahip olsa da, uygulama aşamasında yaşadığı fiyaskolar filmi “tarihsel bir merak nesnesi” olmaktan öteye taşıyamıyor.

İlk 45 Dakika: Zaman Kaybı ve Zayıf Senaryo
Filmin en büyük problemi, açılıştan itibaren kendini gösteren ağır temposu. İlk yarısı boyunca neredeyse hiçbir kayda değer olay yaşanmıyor. İzleyiciyi içine çeken bir macera yerine, sadece gezen ve konuşan karakterler görüyoruz. Ancak asıl sorun bu durgunluktan ziyade, diyalogların niteliği.
Karakterler arasındaki konuşmalar o kadar anlamsız ve sığ ki, film zaten boş geçen sahnelerin üzerine bir de bu diyalogları ekleyerek izleyiciyi sınıyor. İlk 40-45 dakikalık bölüm, dramatik yapıdan tamamen yoksun ve adeta bir zaman kaybı. İlk filmdeki o “bilinmeze yolculuk” heyecanı burada yerini mantıksız motivasyonlara ve boş laf kalabalığına bırakıyor.

Filmin Tek Işığı: Bebek Kong’un Harcanan Potansiyeli
Filmin felaket gidişatını bir nebze olsun toparlayan tek unsur, hikayenin ortalarında karşımıza çıkan Bebek Kong (Little Kong) oluyor. İlk yarıdaki o büyük boşluğu aşmak için tutunulacak tek dal bu sevimli yaratık.
- Sınırlı Ekran Süresi: Bebeğin sevimliliği ve animasyonları filme renk katsa da, bu sahneler ne yazık ki 4-5 dakika ile sınırlı kalıyor.
- Yüzeysel Etkileşim: Bebek Kong’un insanlar ile olan etkileşimi derinlikten uzak ve sadece “süs” olsun diye eklenmiş gibi duruyor.
- Harcanan Fırsat: Eğer bu karakter daha uzun süreli, daha detaylı ve interaktif bir şekilde işlenseydi, Son of Kong gerçekten izlenebilir bir devam filmi olabilirdi.
Duygudan Yoksun Final ve Yüzeysel Karakterler
Filmin finalinde dramatik bir etki yaratılmak istenmiş ve Bebek Kong’un ölümüyle bir trajedi hedeflenmiş. Ancak bir izleyici olarak bu sonuca üzülmek veya duygusal bir bağ kurmak neredeyse imkansız. Çünkü karakterin bir geçmişi, derinliği veya hikaye içinde anlamlı bir yeri yok.
İnsan karakterler ise filmin başından sonuna kadar “boş” ve “motivasyonsuz” kalmaya devam ediyor. Filmin adı “Son of Kong” olsa da, başlığı hak eden gerçek bir odak noktası bulunmuyor. Bu durum, filmin ismi ile içeriği arasında büyük bir kopukluk yaratıyor.
Sonuç: Parlak Bir Fikrin Kötü Uygulaması
Özetle Son of Kong; devam filmi mantığı, adanın gizemi ve Bebek Kong’un varlığı gibi kağıt üzerinde harika fikirlere sahip. Ancak:
Tempo felaket, karakter gelişimi sıfır ve mantık hataları bol. Bebek Kong sahneleri olmasa filmin tamamen çökeceği aşikar. Bugün bu filmi izlemek, bir sinema keyfinden ziyade, “iyi bir fikir nasıl kötü işlenir” dersi gibi. Fikir tek başına yetmez; iyi işlenmezse sonuç ne yazık ki tam bir fiyasko oluyor.


Yorum (0)