Marvel evreninin en iyi çizgi romanlarını seçmek, bir grup geek’i bir odaya kapatıp “En iyi Doctor Who hangisi?” diye sormaya benzer; herkesin kendine has bir cevabı vardır ve tartışma asla bitmez. Okuyucuların tercihleri zamanla değişir, dün “şaheser” dediğimiz bazı işler bugün o kadar da parlak görünmeyebilir. Ancak, Fanzade ekibi olarak biz, zamanın ötesine geçen ve hem eleştirmenlerin hem de hayranların üzerinde mutabık kaldığı o özel hikayeleri masaya yatırmak istedik.
Özellikle çizgi roman dünyasına yeni giren takipçilerimizden sıkça “Marvel çizgi romanlarına nereden başlanmalı?” veya “Hangi hikayeler mutlaka okunmalı?” gibi sorular alıyoruz. İşte bu liste, hem yeni başlayanlar için mükemmel bir giriş noktası hem de deneyimli okurlar için kütüphanelerinde mutlaka bulunması gereken başyapıtlardan oluşuyor. Lafı uzatmadan, Marvel tarihinin altın sayfalarına dalalım.
Moon Knight: Modern Bir Klasik Doğuyor

Image via Marvel Comics
Listeye nispeten yeni bir solukla başlıyoruz. Jed MacKay’in 2020’lerde kaleme aldığı Moon Knight serisi, karakterin tarihinde şimdiden “efsanevi” statüsüne erişmiş durumda. MacKay, Marc Spector’ı alıp onu daha önce hiç görmediğimiz sulara sürükledi ve ortaya çıkan iş tek kelimeyle muazzam.
Moon Knight genellikle yalnızlığıyla tanımlanan bir karakterdir, ancak bu hikaye onu Midnight Mission (Gece Yarısı Görevi) konseptiyle, dostlarla ve hatta Tigra ile yaşanan romantizmle çevreliyor. 8-Ball’un kefaret yolculuğundan yeni bir Khonshu Yumruğu’nun ortaya çıkışına kadar her anı dolu dolu. Eğer güncel Marvel işleri arasında “ne okusam” diye düşünüyorsanız, bu seri kesinlikle listenizin tepesinde olmalı.
House of M: Gerçekliğin Yeniden Yazıldığı An
2005 yılında yayınlanan House of M, sadece bir X-Men hikayesi değil, tüm Marvel evrenini derinden sarsan bir depremdi. Scarlet Witch’in gerçekliği bükerek mutantların dünyayı yönettiği bir evren yaratması, karakterlerin kaderini kökten değiştirdi.
Wanda Maximoff’u sadece MCU’dan tanıyanlar için bu hikaye, karakterin trajedisini ve gücünün korkutucu boyutlarını anlamak adına kritik bir durak. Hikayenin sonunda söylenen o meşhur “No more mutants” (Artık mutant yok) repliği, Marvel tarihinin en ikonik anlarından biri olarak yankılanmaya devam ediyor. Reddedilme, aidiyet arayışı ve bir halkın geleceğinin tek bir cümleyle silinmesi üzerine kurulu bu hikaye, 20 yıl sonra bile hala çok güçlü.
Avengers’ın Doğuşu: Efsanenin Başlangıcı
1963 yılına, her şeyin başladığı o ilk The Avengers sayısına dönmeden Marvel tarihinden bahsetmek imkansız. Stan Lee ve Jack Kirby’nin bu ilk sayısı, bugünkü sinema evreninin de temelini oluşturuyor. Loki’nin ekibin ilk düşmanı olarak seçilmesi ve o dönemki kadronun dinamikleri, serinin geleceğini şekillendirdi.
Belki bugünün modern anlatım tekniklerine göre biraz eski moda kalabilir, ancak bu hikaye bir temel taşı. Orijinal Avengers serisi, takım içi çatışmaların ve kahramanlığın harmanlandığı, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir klasik.
Planet Hulk: Yeşil Dev’in Gladyatör Destanı
Hulk genellikle dünyada geçen, “canavar mı kahraman mı?” ikilemine sıkışmış hikayelerle bilinirdi. Ancak 2006’daki Planet Hulk, bu döngüyü kırıp Yeşil Dev’i uzayın derinliklerine fırlattı. Thor: Ragnarok filminde bu hikayeden esintiler görsek de, çizgi romanı çok daha derin ve epik bir anlatıya sahip.
Hulk’ın bir köleden gladyatöre, oradan da bir gezegenin kurtarıcısına ve kralına dönüşmesini izliyoruz. Bu hikaye, Hulk’ın sadece öfkeli bir canavar olmadığını, içinde stratejik bir savaşçı ve lider barındırdığını kanıtlayan, karakterin en iyi işlerinden biri.
Daredevil: Born Again – Bir Yıkım ve Diriliş Öyküsü
Yakında Disney+’ta izleyeceğimiz diziye de ismini veren Daredevil: Born Again, Matt Murdock’ın karakterini tanımlayan en karanlık ve en gerçekçi hikayelerden biridir. Frank Miller’ın kaleminden çıkan bu eser, bir süper kahraman hikayesinden ziyade, inanç, bağışlama ve insanın sınırlarını zorlaması üzerine kurulu bir drama.
Matt Murdock’ın her şeyini kaybettiği, dibe vurduğu ve oradan tırnaklarıyla kazıyarak tekrar ayağa kalktığı bu süreç, modern Daredevil’in kimliğini oluşturdu. “Daredevil okumaya nereden başlamalıyım?” diyenler için cevap çok net: Önce bu klasiği bitirin, sonra diğerlerine geçersiniz.
Civil War: İdeallerin Savaşı
2006 yapımı Civil War (İç Savaş) hakkında söylenmemiş söz kaldı mı? Sanmıyoruz. Süper İnsan Kayıt Yasası’nın getirdiği bölünme, kahramanları Demir Adam ve Kaptan Amerika önderliğinde ikiye ayırdı. Bu sadece fiziksel bir savaş değil, ideolojik bir çatışmaydı.
Spider-Man’in kimliğini açıklaması gibi şok edici anlar (ki filmlerde bu kısmı görememiştik), ihanetler ve trajik ölümlerle dolu bu seri, Marvel evreninin siyasi gerilim türündeki en başarılı örneği. Sonu kalp kırıcı olsa da, yarattığı etki yıllarca sürdü.
The Dark Phoenix Saga: X-Men’in Zirvesi
Sinemada defalarca denenip bir türlü çizgi romandaki tadı verilemeyen o meşhur hikaye: The Dark Phoenix Saga. 1980’lerin bu klasiği, Jean Grey’in kozmik bir güçle yozlaşarak X-Men’in en büyük düşmanına dönüşmesini anlatıyor.
Bu hikaye, ekip içindeki duygusal bağları test eden, fedakarlığın ve kaybın ne demek olduğunu en acı şekilde gösteren bir başyapıt. X-Men’in hem en parlak hem de en karanlık dönemini yansıtan bu saga, mutant dünyasının kutsal metinlerinden biri sayılır.
Kraven’s Last Hunt: Bir Kötünün Psikolojisi
Eğer birine “En iyi Spider-Man hikayesi hangisi?” diye sorarsanız, alacağınız cevapların başında muhtemelen Kraven’s Last Hunt (Kraven’in Son Avı) gelecektir. 1987 yapımı bu eser, sıradan bir kahraman-kötü adam kapışmasının çok ötesinde.
Kraven, Spider-Man’i yendikten sonra onun kostümünü giyip “daha iyi bir Spider-Man” olmaya çalışır. Bu, bir kötünün zihnine yapılan en derin yolculuklardan biri. Sektörde anlatım dilini değiştiren, karanlık ve atmosferik bir karakter incelemesi.
Infinity Gauntlet: MCU’nun İlham Kaynağı
Sinema evrenindeki “Infinity Saga”nın ana kaynağı olan 1991 tarihli Infinity Gauntlet, Thanos’u Marvel’ın nihai kötüsü olarak tescilledi. Ancak çizgi romandaki motivasyonlar filmden biraz daha farklı ve bizce daha şiirsel: Thanos, tüm bu yıkımı Lady Death’in (Ölüm’ün) aşkını kazanmak için yapıyor.
Kozmik güçlerin çarpışmasını, umutsuzluğu ve kahramanların çaresizliğini iliklerinize kadar hissettiren bu seri, Nebula’nın finaldeki sürpriz rolüyle de unutulmazlar arasına giriyor. Kozmik Marvel sevenler için bir başucu kitabı.
Marvels: Sıradan Gözlerle Süper Kahramanlar
1994’te Alex Ross ve Kurt Busiek’in yarattığı Marvels, belki de bu listenin görsel açıdan en büyüleyici işi. Hikaye, Marvel evrenindeki büyük olayları (Galactus’un gelişi, Gwen Stacy’nin ölümü vb.) süper kahramanların değil, elinde kamerasıyla olayları belgelemeye çalışan foto muhabiri Phil Sheldon’ın gözünden anlatıyor.
Alex Ross’un gerçekçi çizimleriyle hayat bulan bu eser, “Süper kahramanların olduğu bir dünyada sıradan insan olmak ne anlama gelir?” sorusuna yanıt arıyor. Kahramanlığın tanımına getirdiği bu insani ve naif bakış açısı, Marvels‘ı sadece bir çizgi roman değil, bir sanat eseri yapıyor.


Yorum (0)