“Vampirler Doğuştan Kuir!” 2025’in En İddialı Romanı Geliyor!

“Vampirler Doğuştan Kuir!” 2025’in En İddialı Romanı Geliyor!

Fanzade tarafından ·
Aralık 2, 2025

Vampir mitolojisi yüzyıllardır edebiyatın ve sinemanın en dayanıklı, en şekil değiştiren yapıtaşlarından biri. Her dönem, kendi korkularını ve arzularını bu ölümsüz figürler üzerinden yansıttı. Ancak 2025 yılı, vampir külliyatında bambaşka bir kapıyı aralıyor. Özellikle V.E. Schwab’ın son eseri Bury Our Bones in the Midnight Soil ile alevlenen tartışma, dişli dostlarımıza bakış açımızı kökten değiştirecek cinsten. Schwab, oldukça iddialı bir tezle karşımıza çıkıyor: “Heteroseksüel vampir diye bir şey yoktur.”

Vampirlerin Doğası ve Toplumsal Normlar

V.E. Schwab, Shades of Magic serisi ve Netflix uyarlaması da yapılan First Kill ile tanıdığımız, fantastik edebiyatın güçlü kalemlerinden biri. Yeni kitabının çıkışıyla birlikte verdiği röportajlarda, klasik vampirlerin özünde “queer” (norm dışı) olduğunu savunuyor. Bu söylem ilk bakışta sadece cinsel yönelimle ilgili gibi dursa da, Schwab konuyu çok daha derin bir felsefeye dayandırıyor. Ona göre vampirler, doğaları gereği toplumsal cinsiyet ve cinsel normlara bir başkaldırıyı temsil ediyor.

Düşündüğümüzde, Bram Stoker’ın Dracula‘sından Sheridan Le Fanu’nun Carmilla‘sına kadar türün ataları, her zaman “normal” kabul edilenin dışında kaldılar. Onlar, Viktorya döneminin tutucu ahlak anlayışına, evlilik kurumuna ve “iffetli” yaşam tarzına karşı bedensel hazzı, arzuyu ve sınırsızlığı simgeliyorlardı. Schwab, bu durumu “evin içi ve dışı” metaforuyla açıklıyor. Düz (straight) bir yaşam tarzı güvenli bir evi temsil ederken, vampirler o evin dışındaki vahşi doğayı, kontrol edilemeyen arzuları ve organik varoluşu simgeliyor. Bu yüzden bir vampiri “evin içine” hapsetmek, yani onu heteronormatif kalıplara sokmak, karakterin özüne ihanet etmek anlamına geliyor.

Korku ve Arzunun Kesişim Noktası

Popüler kültürde vampirlerin bir dönem fazlasıyla “sterilize” edildiğine şahit olduk. Parlayan deriler, sadece sonsuz aşkı arayan yakışıklı ölümsüzler… Schwab ise bu temizlenmiş imajın, vampirin temsil ettiği asıl şeyi yok ettiğini düşünüyor. Vampir edebiyatı, korku ve romantizmin en keskin birleşimidir. Bu birleşim, özellikle toplumun “varsayılan” ayarlarının dışında kalan bireyler için çok tanıdık bir his. Aşkın içinde her zaman bedensel bir tehlike barındırması, marjinalize edilmiş grupların gerçek hayatta yaşadığı risklerle örtüşüyor.

Schwab’ın yeni kitabı Bury Our Bones in the Midnight Soil, tam da bu noktada üç farklı kadının hikayesini anlatıyor. 16. yüzyıl İspanyası, 19. yüzyıl İngilteresi ve günümüz Boston’u arasında köprü kuran bu karakterler, vampir olduklarında sadece ölümsüzlük kazanmıyor; aynı zamanda üzerlerine yüklenen toplumsal zincirlerden de kurtuluyorlar. Yazar, toplum tarafından genellikle “av” olarak görülen kadınları ve queer bireyleri “avcı” konumuna getirerek onlara en büyük özgürlüğü bahşettiğini belirtiyor.

Sadece Cinsellik Değil, Bir Varoluş Biçimi

Burada “queer” kavramını sadece kimin kimden hoşlandığına indirgemek hata olur. Klasik eserlere baktığımızda, Nosferatu veya Dracula gibi figürlerin etrafındaki herkesi –kadın ya da erkek fark etmeksizin– etkisi altına aldığını görüyoruz. Bu çekim her zaman cinsel olmak zorunda değil; bazen saplantılı bir hayranlık, bazen de korkuyla karışık bir arzu şeklinde tezahür edebiliyor. Van Helsing’in Dracula ile olan ilişkisindeki o antagonist çekim bile bu spektrumun bir parçası.

Robert Eggers’ın 2024 yapımı Nosferatu filminde de gördüğümüz gibi, bir karakter hem canavar hem de herkesin ilgisini çeken bir odak noktası olabilir. Arzu, sadece fiziksel bir eylem değil; “onun ışığında olma isteği” veya “görülme arzusu” olarak da tanımlanabilir. Vampirler, ikili (binary) sistemlerin –iyi ve kötü, kadın ve erkek, düz ve queer– ötesine geçerek yaşamın gri alanlarında, spektrumun tamamında var olmayı başarıyorlar.

Vampir Edebiyatı Hakkında Sıkça Sorulanlar ve Merak Edilenler

Bu tartışmalar ışığında, okurlarımızın aklına takılabilecek bazı soruları ve modern vampir edebiyatının yönünü ele alalım. Türkiye’deki fantastik kurgu severlerin de sıkça araştırdığı bu konular, türün nereye evrildiğini anlamamıza yardımcı oluyor.

Vampir edebiyatında queer temalar yeni mi?

Kesinlikle hayır. Türün en eski örneklerinden biri olan ve Dracula‘dan önce yazılan Carmilla (1872), açıkça lezbiyen alt metinler içerir. Anne Rice’ın efsanevi karakteri Lestat da biseksüel kimliğiyle tanınır. Günümüzde V.E. Schwab gibi yazarlar, bu alt metinleri ana metne taşıyarak daha görünür kılıyorlar.

Modern vampir kitapları neden popülerliğini koruyor?

Vampirler, her dönemin korkularına adapte olabilen “esnek” canavarlardır. Bugünün dünyasında kimlik arayışı, ötekileştirilme ve bedensel otonomi gibi konular ön planda olduğu için, vampir hikayeleri bu temaları işlemek için mükemmel bir araç sunuyor. Okurlar, sadece korkmak için değil, kendilerini bulmak için de bu kitaplara yöneliyor.

V.E. Schwab’ın vampir tanımı neden önemli?

Schwab, vampirleri sadece “kan içen canavarlar” veya “romantik prensler” olmaktan çıkarıp, onları toplumsal normları yıkan anarşist figürler olarak yeniden konumlandırıyor. Bu bakış açısı, türe felsefi bir derinlik katıyor ve karakterlerin motivasyonlarını daha anlaşılır kılıyor.

Sonuç olarak, ister 19. yüzyılın gotik şatolarında ister günümüzün modern şehirlerinde geçsin, vampir hikayeleri bize insan olmanın sınırlarını sorgulatmaya devam ediyor. Ve görünüşe göre, bu sınırlar sandığımızdan çok daha akışkan.

Fanzade

Fanzade

Fanzade.com

Yorum (0)