1980 yılı, televizyon tarihinin akışını değiştiren o kritik kırılma noktalarından biriydi. Amerika’daki yasal düzenlemelerin değişmesiyle birlikte, çizgi filmler bir anda devasa oyuncak reklamlarına dönüşme özgürlüğüne kavuştu. Mattel ve Hasbro gibi devlerin finanse ettiği, bol bütçeli ve vitrin odaklı yapımlar ekranları kaplarken; oyuncak satma kaygısı gütmeyen, kendine has, biraz tuhaf ve oldukça eğlenceli yapımlar ne yazık ki bu furyanın gölgesinde kaldı. İşte tam bu noktada, Cumartesi sabahlarının o tozlu arşivlerinde parlayan ama hak ettiği değeri görememiş bir cevherden bahsetmek istiyoruz: Drak Pack.
Bugün nostalji rüzgarları estiğinde aklımıza hemen He-Man, Transformers veya Thundercats geliyor. Bu yapımların hala ekmeğini yiyoruz; bitmek bilmeyen yeniden çevrimler, figürler ve tişörtler her yerde. Ancak biz, radarın altında uçan o tek sezonluk garipliklerin peşindeyiz. Drak Pack, modern bir dokunuşla yeniden ekranlara dönmeyi belki de en çok hak eden 80’ler işlerinden biri.
Canavarların “İyi Çocuk” Olma Mücadelesi
Drak Pack’in temelinde, Universal’ın klasik canavar külliyatına dayanan ama onu tepetaklak eden şahane bir fikir yatıyor. Hikaye, efsanevi canavarların soyundan gelen üç gencin etrafında dönüyor: Bir vampir, bir kurt adam ve bir Frankenstein canavarı. Ancak bu üçlü, atalarının “kötü” imajını silmek ve aile adlarını temize çıkarmak için süper kahramanlığa soyunuyorlar. Karşılarında ise Dr. Dred liderliğindeki OGRE (Organization of Generally Rotten Enterprises) adlı, yine klasik canavar filmlerinden fırlamış gibi duran ama seri numaraları törpülenmiş bir kötüler çetesi var.

Bu mücadeleler, dünyayı kurtarmaktan ziyade Scooby-Doo tarzı bir kovalamaca havasında geçiyor. Dr. Dred’in amacı genellikle kahramanlarımızı saçma tuzaklara düşürmek veya değerli eşyalar yürütmek. Ton olarak Castlevania ciddiyetinden fersah fersah uzak, tamamen eğlence odaklı bir yapım izliyoruz. Ancak bu basitlik, dizinin potansiyelini gölgelememeli. Özellikle ekibin lideri Drak Jr., 80’lerin kalıplarına sığmayan karakter tasarımıyla dikkat çekiyor.
Drak Jr. ve Modern Bir İkon Potansiyeli
Drakula Kontu’nun büyük-büyük yeğeni olan Drak Jr., ekibin beyni konumunda. Büyük amcası “Koca D” (Big D), uzaktan onlara direktifler verirken, Drak Jr. sahada işleri yürütüyor. Görsel tasarımı ise zamanının çok ötesinde. Mor göz farları, kavisli kaşları ve yüzünden hiç eksilmeyen o alaycı gülümsemesiyle, günümüz animasyonlarındaki karizmatik karakterlerin (örneğin The Legend of Vox Machina‘daki Shaun Gilmore) erken bir prototipi gibi duruyor. Vampir kibriyle rahat bir tavrı harmanlayan kişiliği, onu izlemesi keyifli kılıyor.
Dizide vampir olmak sadece havalı güçlere sahip olmak anlamına geliyor; kan içme zorunluluğu veya güneş yanığı gibi dertler yok. Hatta Kont Drakula bile kanı bırakıp domates suyuna geçmiş durumda. Bu “light” yaklaşım, aslında modern bir yeniden yapım için muazzam bir oyun alanı sunuyor. Guillermo del Toro gibi bir ismin bu konsepti ele alıp, içgüdüleriyle savaşan idealist canavar gençlerin hikayesini nasıl derinleştirebileceğini hayal edin. Ya da Tim Burton’ın bu ekibi, insan dünyasında yer edinmeye çalışan dışlanmışlar olarak nasıl yorumlayacağını düşünmek bile heyecan verici.

Toksik Olmayan Bir Dostluk Hikayesi
Ne Burton ne de del Toro’nun kolayca yakalayamayacağı bir şey var ki, o da Drak Pack’in sahip olduğu eşsiz grup dinamiği. Drak Jr., Frankie ve Howler arasındaki ilişki, 80’lerin o dönemki sert, rekabetçi veya hiyerarşik erkek grubu dinamiklerinden tamamen sıyrılmış durumda. Aralarında gerçek bir gerilim yok; aksine, birbirlerine güvenen, destekleyen ve yargılamayan bir “kanka” havası hakim.
Bu rahat ve samimi dostluk, günümüz izleyicisi için dizinin en taze kalan yanı. Romantik veya cinsel bir bağ olmasa da, karakterler arasındaki bu yakınlık, modern hayran kitleleri tarafından toksik maskülenite kalıplarının dışında, oldukça değerli bir bağ olarak yorumlanıyor. Tumblr gibi platformlarda oluşan küçük ama sadık hayran kitlesi, dizinin minimalist çizimlerini modern estetikle yeniden yorumlarken en çok bu üçlünün arasındaki kimyaya odaklanıyor.
Seslendirme Kadrosundaki Yıldızlar Geçidi
Dizinin bir diğer çekici yanı ise yapımcıların ve seslendirme sanatçılarının projeye yaklaşımı. Dr. Dred’i seslendiren Hans Conried, Disney’in Peter Pan’indeki Kaptan Kanca performansıyla efsaneleşmiş bir isimdi. Döneminin Alan Rickman’ı diyebileceğimiz Conried, karaktere inanılmaz bir sarkastik derinlik katıyor. Ayrıca kadronun geri kalanı da Hollywood ikonlarına selam çakan performanslar sergiliyor. Bela Lugosi tarzı bir Drakula, Peter Lorre’yi andıran yalak bir yardımcı karakter (Toad) ve daha niceleri, diziyi bir pop kültür şölenine dönüştürüyor.

Elbette nostalji gözlüklerini çıkardığımızda, Hanna-Barbera’nın o dönemki kısıtlı animasyon bütçesinin izlerini görüyoruz. Basit arka planlar, bazen modellemesi kayan karakterler ve VHS döneminden kalma düşük görüntü kalitesi, yeni nesil izleyiciyi zorlayabilir. Ancak fikir hala sapasağlam ayakta: Ailelerinin karanlık mirasını reddedip dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışan canavar torunlar.
Drak Pack Neden Geri Dönmeli?
Sıkça Sorulan Sorular ve Merak Edilenler
Türkiye’deki çizgi film ve geek kültürü takipçilerinin bu tür yapımlarla ilgili en çok merak ettiği noktaları derledik:
80’lerin unutulan çizgi filmleri neden yeniden popüler oluyor?
Çünkü o dönemin yaratıcılığı, teknik kısıtlamalara rağmen çok güçlüydü. Drak Pack gibi yapımlar, günümüzün “anti-kahraman” veya “sempatik canavar” trendlerine (bkz. Hotel Transylvania veya Wednesday) öncülük eden fikirler barındırıyor.
Drak Pack tarzı “iyi canavar” konulu başka hangi yapımlar var?
Bu tema günümüzde oldukça popüler. Monster High, Addams Ailesi uyarlamaları ve hatta süper kahraman janrındaki Hellboy bile bu “doğuştan gelen mirası reddetme” temasını işliyor.
Bu diziyi günümüzde izlemek mümkün mü?
Orijinal DVD setleri baskıdan kalkmış durumda ve internetteki kopyalar genellikle düşük kalitede. Bu da aslında dizinin modern bir platformda, yüksek çözünürlüklü bir animasyonla yeniden hayata döndürülmesi gerekliliğini kanıtlıyor.
Sonuç olarak, Scooby-Doo defalarca kez farklı formatlarda karşımıza çıkıp kendini yenileyebiliyorsa, Drak Jr. ve ekibi de ikinci bir şansı kesinlikle hak ediyor. Sadece domates suyu içen bir vampir fikri bile, doğru ellerde harika bir komediye dönüşebilir.


Yorum (0)