Penny Dreadful Sevenler Buraya: Bill Skarsgard’ın Gizli Cevheri!

Penny Dreadful Sevenler Buraya: Bill Skarsgard’ın Gizli Cevheri!

Fanzade tarafından ·
Kasım 29, 2025

Netflix’in bugünkü devasa içerik okyanusuna dönüşmeden önceki halini hatırlıyor musunuz? 2013 yılındayız; ortada henüz Stranger Things fırtınası yok, korku türü dijital platformlarda tam olarak rüştünü ispatlamamış. İşte tam bu dönemde, American Horror Story‘nin başarısının hemen ardından ve efsanevi Penny Dreadful başlamadan bir yıl önce, karşımıza tuhaf, karanlık ve oldukça iddialı bir yapım çıktı: Hemlock Grove. Gotik dehşeti aile melodramıyla harmanlayan, Famke Janssen ve o zamanlar gencecik olan Bill Skarsgård gibi isimleri barındıran bu dizi, kağıt üzerinde “bir sonraki büyük olay” gibi duruyordu. Ancak eleştirmenler burun kıvırdı, izleyici ikiye bölündü ve dizi üç sezonun ardından sessiz sedasız ekranlara veda etti.

Aradan geçen on yılı aşkın süreden sonra, tozlu rafları karıştırıp Hemlock Grove‘a hak ettiği iade-i itibarı verme zamanı geldi. Özellikle gotik korku ve karmaşık karakter dramalarını sevenler için bu dizi, günümüzde çok daha anlamlı bir yerde duruyor. Dizi, sadece Bill Skarsgård’ın modern korku ikonuna dönüşmeden önceki o tekinsiz karizmasını sergilemesiyle bile tekrar ziyaret edilmeyi hak ediyor.

Hemlock Grove Konusu Ne?

Nisan 2013’te prömiyerini yapan Hemlock Grove, Netflix’in orijinal içerik hamlesinin ilk askerlerinden biriydi. Brian McGreevy’nin aynı adlı romanından uyarlanan ve yapımcılığını şiddet sinemasının yaramaz çocuğu Eli Roth’un üstlendiği dizi, izleyiciyi kurgusal bir Pensilvanya kasabasına davet ediyordu. Ancak burası bildiğiniz kasabalardan değil; “Hemlock Grove konusu ne?” diye soranlar için en kısa cevap: Zenginlik, sırlar ve canavarların iç içe geçtiği bir kan deryası.

Hikayenin merkezinde, kasabanın güçlü biyoteknoloji imparatorluğunun varisi Roman Godfrey (Bill Skarsgård) ve kasabaya yeni gelen gizemli genç Peter Rumancek (Landon Liboiron) yer alıyor. Biri kurtadam olmakla suçlanan bir yabancı, diğeri ise kendi kanındaki lanetle boğuşan bir prens. Bu ikili, kasabada işlenen vahşi cinayetlerin ardındaki sırrı çözmek için beklenmedik bir ittifak kuruyor. Eski dünya mitleri modern dünyanın kaygılarıyla çarpışırken, bilim ve doğaüstü güçler arasında ince bir çizgi kalıyor.

Dizi yayınlandığı dönemde “kendi iyiliği için fazla tuhaf” bulunmuştu. Ne True Blood gibi saf bir paranormal romantizmdi ne de American Horror Story gibi kaotik bir şovdu. Çok daha soğuk, yavaş ve garip bir atmosferi vardı. Ancak bu “kusur” gibi görünen özellikler, aslında dizinin en güçlü yanlarıydı. Hemlock Grove, korkuyu ani sıçramalarda (jumpscare) değil, rahatsız edici bir atmosferde arayanlar için bir hazineydi.

Penny Dreadful Benzeri Dizi Arayanlar İçin Neden Bir Cevher?

Eğer Penny Dreadful hayranıysanız ve o dizinin bitişiyle kalbinizde oluşan boşluğu dolduracak bir yapım arıyorsanız, aradığınız kan Hemlock Grove‘da akıyor olabilir. Her iki yapım da klasik korku arketiplerini (kurtadamlar, vampirler, çılgın bilim insanları) alıp, onları derinlemesine insani ve trajik bir zemine oturtuyor. Canavar olmak sadece korkutucu değil, aynı zamanda acı verici bir deneyim olarak sunuluyor.

Penny Dreadful Viktorya dönemi Londra’sının sisli sokaklarında gezinirken, Hemlock Grove bu gotik enerjiyi modern Amerikan taşrasına taşıyor. Çürüyen şatoların yerini steril laboratuvarlar ve Godfrey ailesinin soğuk malikanesi alıyor. Roman Godfrey karakteri, Dorian Gray veya Dr. Frankenstein gibi karakterlerin modern bir yansıması gibi; zengin, lanetli ve kendi mirasının altında ezilen “güzel bir canavar”.

Her iki dizi de zenginlik ve çürümeyi ustaca işliyor. Ancak ton olarak ayrıştıkları bir nokta var: Penny Dreadful edebi bir trajedi gibi hissettirirken, Hemlock Grove daha çok bir ateşli hastalık rüyasını andırıyor. Karakterler gerçeklik ve halüsinasyon arasında gidip geliyor. Eğer Penny Dreadful gotik bir şiirse, Hemlock Grove ağır çekimde izlediğiniz bir kabustur.

Bill Skarsgård ve Korku İkonuna Dönüşüm Süreci

Dizi bir topluluk işi olsa da, Bill Skarsgård’ın Roman Godfrey performansı tartışmasız yapımın kalbiydi. Henüz yirmili yaşlarının başındayken bile Skarsgård, o yaşta bir oyuncuda nadir görülen bir olgunluk ve kontrol sergiliyordu. Roman, oynaması zor bir karakter; hem şımarık bir zengin çocuğu hem de içindeki karanlıkla savaşan sempatik bir kurban. Skarsgård, bu çelişkileri ürkütücü bir hassasiyetle dengeliyor.

Onu yıllar sonra It (O) filminde Pennywise olarak izleyip dehşete düşenler, aslında o performansın tohumlarının burada atıldığını görebilirler. Skarsgård, korkuyu sadece makyajla veya efektle değil, bakışlarındaki o “ölü” durgunlukla yaratıyor. Roman’ın içindeki canavarın uyanışı, aktörün kariyerindeki yükselişin de bir provası niteliğinde. Yüzünü beyaza boyayıp çocukları korkutmadan çok önce, burada sadece bir bakışıyla izleyiciyi germeyi başarıyordu.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, Hemlock Grove Bill Skarsgård’ın korku türündeki oyun alanını keşfettiği yer olarak öne çıkıyor. Hem avcı hem de av olabilen, hem tiksinti hem de şefkat uyandırabilen o karmaşık yapıyı burada inşa etti. Günümüz korku sinemasının en aranan yüzlerinden biri olmasını sağlayan o tekinsiz aura, tam olarak bu kasabada şekillendi.

Sonuç: Hemlock Grove İzlenir mi?

Eğer kusursuz bir senaryo arıyorsanız, bu dizi size göre olmayabilir. Ancak atmosfer, stil ve oyunculuk sizin için ön plandaysa, “Hemlock Grove izlenir mi?” sorusunun cevabı kocaman bir evet. Netflix’in bu erken dönem denemesi, hatalarıyla bile günümüzdeki birçok fabrikasyon yapımdan daha ruhlu ve daha cesur. Üstelik Bill Skarsgård ve Landon Liboiron’un ekran kimyası, diziyi tek başına sürüklemeye yetiyor.

Dizi, modern korku televizyonculuğunun emekleme döneminin en ilginç örneklerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. Belki zamanında değeri bilinmedi ama bugün, “binge-watch” kültürünün ve atmosferik korkunun ne anlama geldiğini bilen izleyiciler için keşfedilmeyi bekleyen bir kült klasik.

Fanzade

Fanzade

Fanzade.com

Yorum (0)