Aşk herkes için farklı farklı anlamlar ifade eder. Her anlam, aşkı her yaşayış da aynı zamanda kendi anlatısını doğurur. Sinemada, tiyatroda, edebiyatta anlatacak bir aşk hikayesi olan herkese yer vardır. Üstelik bu aşkların, şahsi aşk görüşümüze benzemesine de ihtiyacı yoktur. Dedik ya aşk herkese farklı anlamlar getirir.
Orhan Pamuk’un aşk anlatısı da Masumiyet Müzesi romanı ile bizimle buluştu. Füsun ve Kemal’in yıllara yayılan aşkına tanıklık ettik. Hatta o kadar gerçek oldu ki müzesi bile açıldı. Sahi neydi bu aşk? Kemal’in gözünden şahit olduğumuz postmodernist roman üzerinden Kemal’i ve aşkını anlatacağız, Füsun’un dudaklarının değdiği sigara izmaritlerini biraz utangaç bir hisle beraber toplayacağız!
Sosyete ve Aşk!

Kemal Basmacı, İstanbul’un zengin ailelerinden birinin en küçük oğludur. Amerika’da eğitim görmüş, daha sonra babasının şirketinde çalışmak için ülkesine geri dönmüş otuzlu yaşlarının başında genç bir adamdır. Kendisiyle benzer zümreye ait, Avrupa’da eğitim görmüş Sibel ile nişanlıdır. Hayatı usta bir kalem tarafından yazılmış gibi düzenli ve aslında belirlidir. Ailesinin varlığını devam ettirecek, onlara yakışan bir evlilik yapacak Batılılığa uygun davranacaktır. Ancak bilmediği şey ise nişanlısına çanta almak için gittiği butikte hayatının sonsuza kadar değişeceğidir.
Gittikleri butikte uzaktan akrabası on sekiz yaşındaki Füsun ile karşılaşır. Füsun öğretmen emeklisi bir babanın ve evlere terziliğe giden bir annenin tek çocuğudur. Kemal, uzak akrabası olmasına rağmen çocukluğundan beridir görmediği Füsun’a ilk görüşte aşık olur. Füsun ile ona matematik dersi vermek için annesinin kullanmadığı eşyalarını yerleştirdiği Merhamet Apartmanı’ndaki dairede buluşmaya başlar. Bu buluşmalar, zamanla amacını kaybeder yerini aşka ve cinselliğe bırakır. Bu arada Kemal ile Sibel’in de nişan günü yaklaşmaktadır. Bu nişan peşinden ayrılığı, aşkı kaybetmenin ızdırabını ve sonunda da takıntıyı getirecektir.
Kemal, ilk başta kendi ifadesiyle Fusün ile her anlamda benzerliklerine vurulmuştur. Kemal, Füsun’la ilk yakınlaşma anlarında Füsun’u kendisine benzetmiştir. Kemal ile Füsun’un benzerlikleri sadece dış görünüşleri ile sınırlı değildir. Başkalarının ne diyeceğini düşünmeden yaşadıkları bu aşka bakış açıları da benzerlik göstermektedir. Ancak burada Kemal, belki Batılı davranma özentisiyle, belki de aşkı tam anlayamamanın getirdiği kafa karışıklığı ile belki de Füsun’u uzunca zaman kaybetmesine neden olacak bir hata yapar. Ona göre Sibel ile yaşadığı “aşk” iken Füsun ile yaşadığı “modernlik ve cesaret” idi. Hayat Kemal’e aşkın ne olduğunu sevgilinin kaçışı, ayrılık, kıskançlık, kavuşamama, toplumsal değerler ve engeller ile öğretir.
Yıllar Yıllar Sonra…
Kemal yıllar sonra Füsun’u bulduğunda ise Füsun artık evli bir kadındır. Bu noktada Kemal’in yapacak pek bir şeyi kalmaz. Ancak ona duyduğu kuvvetli aşkı yansıtacak bir yer olarak ise fetiş sayılabilecek davranışlara yönelir. Kemal’in bu süreçte alma, çalma, toplama, saklama alışkanlığı, Füsun’un bir küpesinin teki ile başlar. Üstelik küpenin ikilinin dokuz yıl sonraki buluşmasında Kemal tarafından fark edilmeyişi ise Füsun’u intihara sürükleyecektir. Ancak Kemal’in bu süreçte çaldığı tek şey küpe olmayacak, füsunun dudağının değdiği sigaraları bile alıp saklayacaktır. Üstelik tek takıntısı bu da değildir. Füsun’la geçirdiği süreyi hesaplarken sayma takıntısı da başlar. Kemal imkansız aşkının hayatına usul usul sızarken fetişlerini ve takıntılarını da arttırarak yanında getirir. Böylesine birlikte olmayı hak eden çiftin kavuşamaması, fetiş ve takıntılar üzerinden işlenmiştir. Aynı zamanda kader motifi de ince ince işlemektedir. Kemal babasının da aynı onun gibi imkansız bir yasak aşka tutulduğunu öğrenir. Annesine göre o da babasına çekmiştir. Kemal, kafasında bazı yerleri kırmızıya, bazı yerleri turuncuya bazı yerleri ise sarıya boyar. Kırmızı yerler kesinlikle dokunulmaması ve girilmemesi gereken alanlardır. Özellikle bu bölgede Füsun ile ilintili mekanlar yer alır. Şanzelize butik ve Merhamet Apartmanı bunlara örnek olarak verilebilir.
Kemal, Füsun’a olan aşkı için bütün hayatını elinin tersiyle itmiş bir karakterdir. Ona göre mutluluk insanın dilediği gibi yaşayabilmiş olmasıdır. Hatta romandaki son sözü de “Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.” Dır.
Kitabın son bölümünde ne olursa olsun çok mutlu bir hayat yaşadığını söyleyen kemal, dinleyicisi Orhan Bey’e sadece Füsun’un mayolu fotoğrafını vermez. O fotoğraf onunla birlikte ceketinin cebinde yaşamaya devam edecektir.

Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi ile biraz hastalıklı da olsa bir aşkı anlatırken harika bir İstanbul manzarası da sunar okuyucuya. Roman her şeyi ile bir bütündür. Aslında çok rahat ölümlü olabilecek bir aşk metafor ve takıntılarla ölümsüz bir aşka dönüşür. Hatta Füsun ve Kemal’in aşkı İstanbul’da açılan Masumiyet Müzesi ile aramızda yaşamaya devam eder. Bir sigara izmaritinde aşk devam eder mi, ne dersiniz?


Yorum (0)