Bu yazı bir süper kahraman hikâyesi değil.
Bu, gömülmüş bir çocuğun hâlâ nefes alışını dinlemekle ilgili.

Bir Çocuğun Ölümü
Jason Todd’un ölümü bir olay değildi; bir karardı.
Kimin aldığı bile belli olmayan, ama herkesin payı olduğu bir karar.
Bir çocuğun ölmesini isteyen bir kalabalık… Gotham her zaman karanlıktı, ama o gün dünya da Gotham’a benzedi.
1988’de, bir çizgi roman sayfasının kenarında, birkaç bin kişi “ölmesini istiyoruz” dedi.
Bir çocuğun, kurgusal bile olsa, bu kadar kolay silinmesi…
Belki de asıl trajedi buydu.
Çünkü o günden sonra, Jason Todd yalnızca Batman’in hikâyesinde değil, okurun vicdanında da bir leke olarak kaldı.
DC onu gömdü, okuyucu unuttu, Batman sustu.
Bir çocuk öldü ve kimse yas tutmadı.
Ama bazı ölümler, bir hikâyenin sonu değil, başlangıcı olur.
Jason Todd’un mezarı, DC’nin uzun sürecek bir kabusunun temeli oldu: birini kurtaramamak.
O günden sonra Batman’in her sahnesinde, her sessizliğinde o suçluluk vardı.
Çünkü bir kahramanın en büyük korkusu düşmanı yenememek değil, birini geç kalmadan kurtaramamaktır.
Ve Batman bu korkunun babasıydı.
Jason’ın hikâyesi hiçbir zaman kahramanlık anlatısı olmadı.
O, sistemin yan ürünüydü.
Bir çocuğu sokaktan alıp “Robin” yapmak ne demekti ki?
Onu bir simgeye dönüştürmek, bir amaç uğruna eğitmek, sonra da onun ölüsünü taşımak…
Bruce Wayne’in hikâyelerinde hep trajedi vardı ama bu farklıydı: Jason, sistemin kendi elleriyle ürettiği, sonra da unuttuğu bir çocuğun sembolüydü.
Bir kahramanın elinden kurtulan değil, o kahramanın elinde kaybolan bir çocuk.
Onu sevmek zordu.
Çünkü Jason, kahraman olamayacak kadar dürüsttü.
İyilik onun üstüne oturmuyordu; adalet anlayışı fazla insandı, fazla kişisel.
Kötülükle savaşmak yerine, kötülüğü cezalandırmak istiyordu.
Bu yüzden kimse onu anlamadı — ne Bruce, ne okuyucu, ne de DC.
Belki de kimse, Jason kadar “gerçek” olana tahammül edemedi.
Kahramanlar steril olmalıydı; izleyiciye umut satmalıydılar.
Ama Jason Todd umut satmayı reddetti.
O, hikâyelerdeki küçük harfli kelimeydi: affedilmemiş, unutulmuş, bastırılmış.
Şimdi düşünüyorum da, belki de Jason Todd sadece bir karakter değildi.
Belki o, hepimizin hikâyesinde bir dönem yaşayıp sonra sessizce ölen taraf.
Kimsenin kurtarmadığı, ama hep içimizde bir yerlerde yaşayan o çocuk.
O yüzden onu okurken, sadece Batman’in değil, kendi pişmanlıklarımızın da gölgesini görüyoruz.
Çünkü hepimiz birini geç kaldığımız için kaybettik.
Ve bazen, o “biri” bizdik.
Jason Todd öldü.
Ama hepimiz o gün, biraz öldük onunla birlikte.
Ve kimse fark etmedi.
Dirilmek: Affedilmemişlerin Dönüşü
Jason Todd mezardan döndü.
Ama geri gelen şey, o çocuk değildi.
Yıllar önce halkın oyuyla öldürülmüş o çocuk, artık başka bir şeye dönüşmüştü: intikamın yorgun hâline.
Under the Red Hood bunu bir mucize olarak anlattı; “ölü bir kahraman geri döndü.”
Ama mucizeler ışıkla değil, gölgede olur.
Jason, mezardan değil, sessizliğin içinden çıktı.
Bedeninde yara izleri, gözlerinde kırılmış bir sabır.
Artık ne Robin’di, ne de bir kahraman.
Bir gölgeydi — Gotham’ın arka sokaklarında dolanan, Batman’in geçmişine yapışmış bir suçluluk.
Batman onu gördüğünde susmayı seçti.
İkisi de konuşursa kırılacak bir şey kalmayacaktı.
Bir baba ile bir oğul arasında, kelimeler bazen gereksizdir.
Çünkü bazı hikâyelerde affetmek yoktur — sadece hatırlamak vardır.
Ve hatırlamak, bazen yeniden yaşamak demektir.
Jason’ın öfkesi kişisel değildi; sistemik bir çığlıktı.
O, kahraman anlatısının kusuruydu.
Adaletin ne kadar steril, ne kadar seçici olduğunu hatırlatan bir hataydı.
Batman’in “öldürmemek” ilkesi, Jason için bir ihanet gibiydi.
Çünkü bazı kötüler, yaşamayı hak etmiyordu.
Bazı insanlar ikinci şansı değil, mezar taşını hak ederdi.
Ama Jason’ın adalet anlayışı, kahramanlığa değil, insana aitti.
Ve DC evreni, “insan” kadar kusurlu bir şeye asla tahammül edemedi.
O yüzden onu yeniden yazdılar.
Maskeler verdiler, silahlar, motorlar, deri ceketler.
Ama ne kadar zırh giydirirsen giydir, içindeki mezar toprağını çıkaramazsın.
Jason hep aynı kaldı: ölümü kabullenememiş bir çocuk.
Her hikâyede biraz daha büyüdü, ama hiçbirinde yaşamadı.
Dirilmek, yaşamak değildir; sadece ölümü ertelemektir.
Ve Jason Todd, bu ertelemenin vücut bulmuş hâliydi.
Bazen onun geri dönüşünü izlerken, sanki bir cesedin tekrar nefes almaya çalışmasını seyrediyormuşum gibi hissediyorum.
O nefes, yaşam değil — refleks.
Bir alışkanlık.
DC, onu tekrar tekrar diriltirken aslında kendi günahını örtüyordu.
Ama günahlar da tıpkı karakterler gibi, unutuldukça güçlenir.
Her reboot, Jason Todd’u biraz daha eksiltti.
Artık o, sadece bir karakter değil; bir hatırlatma, bir başarısızlık, bir sessiz “keşke.”
Dirilmek onu affetmedi.
Yalnızca cezasını uzattı.
Ve bu, her affedilmemiş insanın kaderidir: yaşamaya mahkûm olmak.
Her nefes bir suç, her sabah bir anımsatma.
Bir çocuk öldü, bir adam geri döndü.
Ama o adam, hâlâ çocuğun cesedini taşıyor.
Kimliksiz Bir Kahraman
Jason Todd, sonunda kahramanlıktan da, kötülükten de azat edildi.
DC artık onunla ne yapacağını bilmiyordu.
Çünkü Jason, kahraman mitolojisinin kaldıramayacağı kadar insandı.
Ne ilahi bir kurtarıcıydı, ne tam bir lanetli.
Sadece nefes alan bir hata.
Ve büyük anlatılar hataları sevmez — onları ya düzeltir, ya siler.
2010’larda, The Outlaws serisiyle ona bir “yer” verilmeye çalışıldı.
Sözde ikinci bir şans, sözde bir aile…
Ama Jason o hikâyelerde bile bir gölge gibi durdu; sahnede vardı ama merkezde değildi.
Hikâyenin duygusal yükünü taşıyan karakter, her zaman o oldu — ama ışık hiçbir zaman onun üstüne düşmedi.
Çünkü Jason Todd’un doğası ışığı reddediyor.
O hep karanlık köşelerde, yarım kalan cümlelerde yaşıyor.
DC onu bazen anti-kahraman yaptı, bazen kahramanlardan bile iyi bir adam.
Ama bu “roller”, bir kostüm kadar yapaydı.
Jason’ın tek gerçeği, hiçbir yere ait olmamaktı.
Ne Bat-Family’ye, ne Gotham’a, ne de okurun kalbine.
Herkes ona bir rol biçti, ama kimse onu dinlemedi.
Tıpkı sevgiyle değil, ihtiyaçla hatırlanan insanlar gibi.
Onun sahneleri hep aynıydı: bir görev, bir silah, bir sessizlik.
Kahramanlar konuşur, Jason susardı.
Çünkü ne söylese yanlış anlaşılacaktı.
Bir karakter sevilmediğinde değil, yanlış okunduğunda ölür.
Ve Jason defalarca öldü, her yanlış okumada biraz daha.
O, “iyi” olmanın yorgunluğunu taşır.
Bir noktadan sonra adalet bile anlamsızlaşır, çünkü suç her gün yeniden doğar.
Jason bunu bilir; bu yüzden adalete değil, intikama inanır.
İntikam kişisel değildir onun için — var olmanın tek yolu budur.
İntikam, kendine hatırlatmaktır: hâlâ buradayım, hâlâ öfkeliyim, hâlâ unutmadım.
Ama yıllar geçtikçe öfke de tükenir.
Yerini sessiz bir alışkanlık alır.
Bir zamanlar alev gibi yanan o intikam duygusu, şimdi sigara dumanı gibi sönük ve dağınık.
Jason artık bir amaçla değil, refleksle hareket ediyor.
Hayatta kalmak bile bir alışkanlık haline gelmiş — tıpkı içki içmek, tıpkı unutmamak gibi.
Her yeniden yazımda DC onu farklı bir kalıba soktu, ama her seferinde aynı sonla bitti:
Jason Todd yine yalnız, yine dışarıda, yine eksik.
Çünkü bazı karakterler “büyüyemez.”
Bazıları hep o yarım sayfada, o bitmemiş diyaloğun içinde kalır.
Jason, çizgi roman tarihinin kenarına kazınmış o eksik cümle: ama kimse dinlemedi.
Bugün hâlâ Red Hood var, ama o maskenin altında kimse yok.
Jason Todd artık bir simge değil, bir yankı.
Her reboot’ta, her yeni evrende biraz daha silikleşen, ama bir türlü yok olmayan bir gölge.
Çünkü bazı karakterler, yok edilmedikçe unutulmaz.
Ve DC, onu asla tamamen silemedi — çünkü Jason Todd, o evrenin vicdan azabıydı.
Kahramanların başarısızlıklarının kanıtı, kurtarılamayan çocukların sesi.
Bir kahraman hikâyesinin altına not düşmek gerekirse:
Jason Todd, adaletin değil, hataların tanrısıydı.
Ve bu dünyada, hatırlanmak bazen cezadan beterdir.
Yeniden Yazılan Karanlık
2020’lerde çizgi roman evrenleri artık duygudan çok, algoritmayla yönetiliyordu.
Red Hood geri döndü, ama bu dönüş bir “gereklilikten” fazlası değildi.
Kahramanlar artık hikâyelere değil, satış grafiklerine göre nefes alıyordu.
Jason Todd’un adı yeniden anıldı — ama sanki birini sevdiği için değil, onu unutmanın zamanı gelmediği için.
Yeni serilerde Red Hood daha “yetişkin,” daha “kontrollü,” daha “pazarlanabilir” biri haline getirildi.
Kahramanlığın bile bir PR değeri olduğu çağdaydık.
DC, Jason’ı yumuşatmak, öfkesini törpülemek, hikâyesini yeniden paketlemek istedi.
Ama kırık bir şeyi cilalamak onu tamir etmez; sadece daha suni gösterir.
Okuyucu bunu hissetti.
O Red Hood artık aynı değildi.
Sigarasının dumanı bile sahteydi, içindeki boşluk bile düzenliydi.
Bir karakterin özünü unuttuklarında, onun yerine bir ürün koydular.
Red Hood artık öfkesini değil, istatistiklerini taşıyordu.
Satışlar azaldı.
Seriler yarım kaldı.
Yazarlar değişti, ton değişti, ama sessizlik hep aynı kaldı.
Çünkü Jason Todd’un trajedisi asla “yeniden yazılamazdı.”
Onun öyküsü, hikâye anlatımının değil, susmanın doğasında gizliydi.
Ama kimse susmak istemiyordu.
Herkes bir şey yazmak, bir şey üretmek, bir şey satmak istiyordu.
DC, Jason’ı defalarca “kurtarmaya” çalıştı.
Oysa o zaten kurtarılmak istemiyordu.
Belki de bütün mesele buydu.
Bazı karakterler, affedilmekten değil, unutulmaktan korkar.
Ama Jason, unutulmayı seçti.
Yine de sistem onu bırakmadı — tıpkı bir babanın, artık büyümüş ama hâlâ “çocukmuş gibi” davranmaya çalıştığı oğul gibi.
Her reboot, her spin-off, her “yeni dönem” denemesi, o çocuğu yeniden öldürüyordu.
Ve her defasında, mezar biraz daha derin kazılıyordu.
2023’te yeni Red Hood serileri çıktı, birkaç sayı sürdü.
Okur ilgisizdi, yazar bitkindi.
Sanki herkes aynı anda içinden geçen o cümleyi hissediyordu:
“Artık bitti.”
Ama kimse bunu yüksek sesle söylemedi.
Çünkü Red Hood’u iptal etmek, sadece bir karakteri değil, bir dönem duygusunu da öldürmekti.
O “karanlık ama romantik,” “yalnız ama onurlu” anti-kahraman çağı bitmişti artık.
Dünya artık daha parlak, daha dijital, daha sessizdi.
Karanlıklar bile filtrelenmişti.
Ve Jason Todd, o dijital çağın gürültüsünde kaybolan son sigara nefesiydi.
2025’e geldiğimizde, Red Hood hâlâ bir isim olarak vardı — ama altı boştu.
Bir markaydı.
Bir tişört baskısı.
Bir figür koleksiyonunun kenarına sıkışmış bir sembol.
Ama içinde hiç ruh kalmamıştı.
Artık kimse Jason Todd’un acısını hissetmiyordu, çünkü kimse o kadar uzun süre bir hikâyede kalamıyordu.
Dünya hızla akıyordu, insanlar sayfaları kaydırıyordu, kelimeler bile yorulmuştu.
Jason Todd’u anlamak, artık sabır gerektiriyordu — ve kimsenin sabrı kalmamıştı.
Belki de bu yüzden, o hâlâ orada.
Küçük bir panelin köşesinde, görünmeyen bir figür olarak.
Artık konuşmuyor, ama hâlâ bakıyor.
Sanki bir zamanlar var olmuş bir duygunun anısı gibi.
Kurtarılmamış çocukların gölgesi gibi.
Ve belki de o hâlâ bizimle, çünkü hepimiz biraz unutulduk.
Birileri bizi yazmayı bıraktı.
Ama hikâyemiz, hâlâ bitmedi.
Kurtarılamayanların Sessizliği
Bir noktadan sonra, Jason Todd’un hikâyesi artık kimsenin yazmadığı bir şeye dönüştü.
Ne büyük bir finali kaldı, ne de anlatacak yeni bir acısı.
Yalnızca sessizdi — o kadar sessiz ki, sanki sayfalar bile nefesini tutmuş gibiydi.
DC onu unuttu demek kolay, ama bu unutuluş bile eksikti.
Jason hiç tam hatırlanmadı ki tam unutulabilsin.
O hep arada kaldı — çizgiyle silgi arasında, kahramanla hata arasında, çocukla mezar arasında.
Bazen biri onu yeniden yazmak istedi, bazen biri tamamen silmek.
Ama ikisi de başaramadı.
Çünkü bazı karakterler ne dirilir ne ölür.
Sadece orada kalır.
Sanki birinin kabusu bitmemiş gibi.
Jason Todd’un hikâyesi artık bir anlatı değil; bir his.
Karanlık bir odada, penceresi olmayan bir şehirde yankılanan o his:
“Keşke biri o kadar geç kalmasaydı.”
Bence asıl mesele bu — kurtarılamamak değil, kurtarılmayı hâlâ bekliyor olmak.
Yıllar geçiyor, evrenler sıfırlanıyor, yeni Robin’ler geliyor.
Ama Jason hâlâ o anın içinde takılı kalmış gibi;
o tokadın, o patlamanın, o mezar taşının hemen öncesinde.
Belki de artık kimse onu sevmiyor, çünkü onu sevmek yorucu.
Ama bazı karakterler sevilmek için değil, hatırlanmak için yaratılır.
Ve Jason Todd hâlâ hatırlanıyor —
sessizce, içten içe, suçluluk gibi.
Belki o hâlâ Gotham’ın arka sokaklarında yürüyor.
Yüzünde maskesi, kalbinde o eski nefret.
Artık intikam bile değil bu — sadece devam etme dürtüsü.
Yaşamak bile değil;
yıkılmadan ayakta kalmak.
Bazı hikâyeler bittiğinde, bir ses kalır.
O ses de hep aynı şeyi söyler gibi:
“Beni kurtarma. Sadece unutma.”
epilog
gökyüzü hâlâ gri.
bazı çocuklar hâlâ gömülü.
bazı babalar hâlâ geç kalıyor.
ve jason todd hâlâ orada bir yerde,
yağmurun altındaki sigarasını söndürmeden duran o adam gibi.
kurtulmadı, unutulmadı.
sadece sustu.
ve ben bazen kendimi onun gibi hissediyorum.
kurtarılmamış, ama hâlâ burada.
yaşıyor gibi, ama tam değil.


Yorum (0)