Kentaro Miura’nın etkileyici mangası Berserk incelemesinin 1. partında serinin temalarını genel anlamda ele almıştık. Şimdi sırada manga dünyasının belki de en trajik Arc’ı Golden Age var. Kılıçlarınızı hazırlayın burada kimseye merhamet yok!
Berserk – Golden Age Arc İncelemesi
Golden Age Arc, Berserk’in en önemli ve ünlü hikayesidir. Adeta trajedi ve karanlığın görkemli bir tasviridir. Bu dönem, Guts’ın çocukluğundan başlayarak Band of the Hawk’a katılması ve Eclipse felaketine kadar uzanır. Bir anlamda Berserk evreninin “cennet ve cehennem” döngüsünü içinde barındıran Golden Age, karakter ilişkileri, kader temasının işlenişi ve ihanetin doğası açısından özel bir yere sahiptir. Bu bölümü, belli başlı alt konularla ele alalım:
Dostluk ve Rüyalar
Golden Age’in başlangıcında, genç Guts paralı askerlik yaparken yolu karizmatik lider Griffith ve onun kurduğu Şahinler Çetesi (Band of the Hawk) ile kesişir. İlk karşılaşmaları düelloyla olur: Griffith, Guts’ın üstün dövüş yeteneğini görüp onu kendi ordusuna katmak ister ve Guts’ı yenerek bu inatçı savaşçıyı grubuna dahil eder. Böylece Guts, Griffith’in “rüyasının” bir parçası haline gelir.
Golden Age boyunca Miura, bu iki karakterin ilişkisini incelikle işler: Griffith, Guts’ı hem takdir eder hem de kontrolü altında tutmak isterken; Guts, Griffith’e hayranlık duymakla birlikte kendi varoluş amacını sorgulamaya başlar. Özellikle Griffith’in dilinden düşürmediği “kendi rüyası olan gerçek bir arkadaş” tanımı, Guts’ın zihninde yer eder. Guts fark eder ki Griffith’in gözünde eşit olabilmek için kendi hayat gayesini bulmalıdır – sadece başkasının rüyasının piyonu olmak istemez. Bu farkındalık, Golden Age hikâyesinin gidişatını belirleyen kritik bir unsurdur. Kaderin çarkları mı işleyecek yoksa özgür iradenin yolunda mı gidilecektir?
Zaferler ve Kaderin İşaretleri

Golden Age Arc, sadece karakter dramı değil, aynı zamanda epik savaş sahneleri ve politik entrikalarla doludur. Hikaye bolca zafer ve başarılarla ilerler başlangıçta. Bu zaferlerle birlikte Griffith ve ekibinin şöhreti doruğa ulaşır; en alt kademeden gelen bu paralı askerler topluluğu, kralların saygı duyduğu bir güce dönüşür. Fakat Miura, hikâyenin bu parlak dönemine ufaktan gölge düşüren ipuçları yerleştirir. Özellikle Nosferatu Zodd ile karşılaşma anı, kader temasının ağır ağır işlenmeye başladığı bir dönüm noktasıdır. Zodd, bir savaş meydanında Guts ve Griffith’in karşısına çıkan efsanevi bir iblistir.
Guts ve Griffith onu birlikte alt etmeye yaklaşsalar da Zodd yenilmezliğini konuşturur; tam Guts’ı öldürecekken, Griffith’in boynundaki Crimson Behelit’i (Kızıl Behelit, “Egg of the King” de denir) görür görmez bir kehanette bulunup ikiliyi bağışlar. Zodd’un kehaneti ürkütücüdür: “O adamı (Griffith’i) dostun olarak görüyorsan, sana felaket getirecek.” Bu sözlerle Zodd, Griffith ve Guts’ın kaderinde kanlı bir dönüm noktası olacağına işaret eder. Zodd’un sahneden kaybolurken attığı bu uyarı, Guts’ın zihnine kazınır ve okuyucuya da yaklaşan fırtınanın habercisi olur.
Özgür İrade ve Kırılma Anı

Band of the Hawk’ın zirvede olduğu bir gecede, Midland kralının sarayındaki kutlamalar sırasında, Guts istemeden Griffith’in bir konuşmasına kulak misafiri olur. Griffith, soylularla sohbetinde “Gerçek bir arkadaş, kendi rüyasına sahip olandır; benim rüyama sorgusuz hizmet edenler arkadaşım olamaz” minvalli sözler sarf eder. Bu cümle, Guts için sarsıcı bir farkındalık yaratır: Kendini Griffith’in dostu sanan Guts, aslında bir “rüyası olmayan” olarak onun gözünde ikinci plandadır. Bu olay Guts’ın içinde bir dönüm noktası tetikler. Zaferin doruğunda, en parlak günlerinde Guts, Band of the Hawk’tan ayrılma kararı alır.
Griffith başta buna inanamaz ve büyük bir öfkeyle tepki verir. Guts’ı bırakmamaya kararlıdır; sonuçta Guts’ın başlangıçta kendisine düello ile katıldığını hatırlatıp, yine düello şartıyla gitmesine izin vereceğini söyler. İki savaşçı, karlı bir tepenin altında kılıçlarını son kez çarpıştırır. Bu sefer Guts galip gelir – Griffith’in kılıcını tek darbede kırarak onu yenilgiyle tanıştırır.
Guts hiç arkasına bakmadan oradan ayrılırken, Griffith hayatında ilk defa kontrolünü kaybeder. Guts’ın gidişiyle Griffith içten içe bunu bir ihanet olarak algılar ve adeta deliye döner. O gece Griffith, mantıksız bir hamleyle Prenses Charlotte’un odasına gizlice girip onunla birlikte olur (bu, Griffith gibi ileri görüşlü birisi için intihar niteliğinde bir hatadır, çünkü yakalanırsa bütün hayallerini riske attığını bilir). Nitekim öyle de olur: Griffith yakalanır, hapse atılır ve kralın emriyle işkence görmeye başlar; Band of the Hawk üyeleri de ihanetle suçlanıp kaçak durumuna düşer.
Guts’ın ayrılığı, Golden Age’in altın sayfalarının kapanıp karanlık sayfalarının açıldığı andır. Bu nokta, aynı zamanda eser içinde özgür iradenin bedelinin de vurgulandığı yerdir: Guts özgürlüğünü ve kendi yolunu seçmiştir ama bunun sonucunda hem kendisi hem de sevdiği insanlar korkunç bedeller ödeyecektir. Griffith’in kontrol takıntısı ve her şeyi yitirme korkusu, Guts’ı bırakmayı kabullenememesine yol açar. Bu kırılma anı, hikâyedeki trajedi zincirini harekete geçirir.
İhanetin Karanlık Yüzü

Golden Age Arc’ın finali, bir manga serisinde ender görülen ölçüde sarsıcı ve trajiktir. İhanet teması, burada en keskin haliyle tezahür eder: Griffith, uğruna her şeyini feda ettiğini sandığımız arkadaşlarını kendi ihtirası için feda eder. Miura, ihanet olgusunu ters yüz eder – okuyucuya asıl ihanetin Guts’ın ayrılması mı yoksa Griffith’in eylemi mi olduğunu düşündürtür. Bu sahneler aynı zamanda kader kavramının kaçınılmazlığını ve acımasızlığını vurgular. Guts ve diğerleri ne yaparsa yapsın, sanki “kaderin dişlileri” onları bu kanlı sona sürüklemiştir. Zodd’un kehaneti gerçekleşmiş, Guts için felaket dostunun eliyle gelmiştir.
Son söz
Golden Age Arc, Berserk okurları tarafından genelde serinin en parlak fakat en yürek burkan bölümü olarak görülür. Bir yandan gençlik, dostluk ve umut temalarını işler; diğer yandan ihanet ve kaybın en büyüğünü yaşatarak eser boyunca sürecek olan karanlık intikam hikâyesine zemin hazırlar. Bu arc, Berserk’ün “cennet”ten “cehennem”e düşüş hikâyesiolarak da okunabilir: Guts, Griffith ve Casca için bir nevi cennet sayılabilecek dostluk günleri, bir anda cehenneme (Eclipse) dönüşür. Golden Age boyunca Miura, karakterlerini öyle ustalıkla derinleştirir ki ihanet gerçekleştiğinde okuyucu da Guts gibi tarifsiz bir kayıp hissine kapılır. Bu nedenle Golden Age, yalnız Berserk evreninin değil, manga tarihinin de en etkileyici hikâye arklarından biri sayılır. Defalarca anime ve film uyarlamasına konu olması da bunun kanıtıdır; hatta birçok hayran için Berserk denince akla ilk Golden Age gelir. Özetle, Golden Age Arc dostluğun, hayallerin, ihanetin ve kaderin kesiştiği bir destandır ve Berserk’ün kalbindeki trajediyi tam anlamıyla perçinler.
Berserk manga incelememizin 2. bölümü burada sona eriyor. Part 3’te manganın felsefesinin derinliklerine dalacağız ve manga dünyasına etkilerini inceleyeceğiz. O zamana kadar ışıkla kalın!


Yorum (0)